Geçmişte miras kavramı denildiğinde akla ev, arsa, para ya da takılar gelirdi. Günümüzde ise bunun yanına yeni bir kavram daha eklendi: dijital miras. Artık sadece maddi varlıklarımız değil, sanal dünyada bıraktığımız izler de ardımızda kalanların karşısına çıkıyor. Sosyal medya hesapları, e-postalar, bulut sistemlerinde depoladığımız fotoğraflar ve paylaşımlarımız… Hepsi dijital hayatımızın bir parçası ve biz hayata veda ettikten sonra ortada kalıyor.
Facebook, Instagram, X, YouTube ya da TikTok gibi platformlarda her gün onlarca paylaşım yapıyor, dijital kimliğimizi adım adım inşa ediyoruz. Ancak şu soruyu pek azımız düşünüyoruz: Biz öldükten sonra bu hesaplara ne olacak? Ailemize mi devredilecek, yoksa sonsuza kadar sanal bir anıt gibi açık mı kalacak?
Bazı teknoloji şirketleri bu konuda adımlar atıyor. Facebook, vefat eden kullanıcıların profillerini “anı sayfası”na dönüştürüyor. Google ise “etkin olmayan hesap yöneticisi” özelliği ile kullanıcılara, öldükten sonra hesaplarının kime devredileceğini belirleme hakkı tanıyor. Buna rağmen birçok platformda hâlâ net bir düzenleme bulunmuyor.
Bu noktada mesele yalnızca teknik değil, aynı zamanda etik bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Bir kişinin özel mesajlarına, fotoğraflarına ya da kişisel belgelerine mirasçıları erişebilmeli mi? Yoksa mahremiyet, ölümden sonra bile korunması gereken bir hak mıdır?
Belki yakın gelecekte noterler sadece ev ve araba devrini değil, aynı zamanda sosyal medya şifrelerimizin kime bırakılacağını da kayıt altına alacak. Çünkü dijital kimlik, en az fiziksel mirasımız kadar değerli hale gelmiş durumda.