Farkındalık, bir mücevher gibidir. Işığı hangi açıdan vurursa vursun, her seferinde farklı bir yüzünü gösterir. Onu elinize aldığınızda bir yanıyla huzuru, bir yanıyla açıklığı, bir yanıyla genişlemeyi, bir yanıyla kabullenişi ve bir yanıyla da duyarlılığı hissedersiniz. Bu beş yön, farkındalığın evrensel doğasını anlatan Clear modeliyle ifade edilir: Sakin, Aydınlık, Genişleyen, İzin Veren ve Duyarlı.
Bu model, farkındalığın aslında kültürlerden, inançlardan ve düşünce biçimlerinden bağımsız olduğunu gösterir. Farkındalık, yaşamın tüm değişkenleri arasında değişmeden kalan tek alandır. Duygular gelir geçer, düşünceler değişir, beden yaşlanır, hayat koşulları dönüşür ama farkındalık hep oradadır. O, her şeyin gelip geçtiği, fakat kendisinin hiç değişmediği sessiz bir boşluk gibidir.
Bu sessizlik, pasif ya da cansız bir sessizlik değildir; her şeyi kapsayan, her şeye yer açan canlı bir durgunluktur. Bu dinginliğin beş yüzü vardır: durgunluk, zahmetsizlik, değişmezlik, zamansızlık ve bütünlük. Farkındalık, korkunun içinde korkmayan, üzüntünün ortasında üzülmeyen bir alandır. Hayatın gürültüsüne rağmen sessizliğini koruyan bu alan, insanın sığınabileceği en güvenli limandır.
Farkındalık çabayla kazanılmaz. Çünkü farkındalık zaten oradadır. Onu yaratmaya çalıştıkça uzaklaşır, sadece izin verdiğimizde görünür hale gelir. Zihni kontrol etme çabası farkındalığı gizler; bırakmak ise onu açığa çıkarır. Farkındalık bir eylem değil, bir fark ediştir. Çaba göstermeden, sadece olanı olduğu gibi izlemektir.
Hayatta hiçbir şey sabit değildir. Düşünceler, duygular, beden, hatta kimlik duygumuz bile değişir fakat bütün bu değişimleri izleyen bir tanık vardır; bu tanık farkındalığın kendisidir. O, değişmez, yargılamaz, sadece görür. Tıpkı bir sinema perdesi gibi, filmde ne oynarsa oynasın, perde hep aynıdır.
Farkındalık yalnızca şimdi de var olur. Geçmişi hatırlarken ya da geleceği planlarken bile bu eylemleri şu anda gerçekleştiririz. Bu yüzden farkındalık zamansızdır, geçmişi ve geleceği kapsar ama onlara ait değildir. Bunu fark ettiğimizde, zihnimizin yarattığı telaşın aslında bir yanılsama olduğunu anlarız.
Farkındalığın son yönü bütünlüğüdür. Bu, hiçbir şeyin eksik olmadığı, hiçbir şeyin eklenmesine gerek kalmayan doğal bir tamlıktır. Tibet’in “Dzogchen” öğretisinde “Büyük Mükemmellik” olarak adlandırılan bu anlayış, farkındalığın zaten mükemmel olduğunu söyler. Ne bir şeyin düzeltilmesine, ne de değiştirilmesine ihtiyaç vardır. Çünkü farkındalık, kendi doğası gereği eksiksizdir.
Biz farkındalığı ararken aslında kendi özümüzü arıyoruz. Onu dışarıda değil, içimizde buluruz. Zihnin çabasını bıraktığımızda, farkındalık sessizce kendini gösterir. Çünkü o, sadece fırtına öncesi sessizlik değildir; fırtınanın tam ortasındaki sessizliktir. Rüzgâr ne kadar şiddetli olursa olsun, gökyüzü kirlenmez. Aynı şekilde, ne yaşarsak yaşayalım içimizdeki farkındalık da bozulmaz.
Farkındalığı tanımak, yaşamın merkezine dönmektir. O merkezde huzur vardır, açıklık vardır, direnç değil teslimiyet vardır.