Frederic Leighton, sadece fırçasıyla değil, taşıdığı zarafetle de 19. yüzyıl sanat dünyasında özel bir yere sahip oldu.
Kraliçe Victoria’nın dikkatini çeken eserleri, Avrupa’da aldığı eğitim ve sanata duyduğu derin bağlılık, onu çağının önde gelen sanatçılarından biri haline getirdi. Ardında gizemli bir hayat ve görkemli bir miras bıraktı.
En Önemli Eserleri
Frederic Leighton’un en önemli eserlerinden biri 'Haziran Alevi', canlı renkleri ve uyuyan kadının zarif duruşuyla dikkat çeker. 'Cymon and Iphigenia' tablosu, aşk temasını mitolojik bir hikâyeyle birleştirir.
Haziran Alevi adlı tablo hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için tıklayınız.
'The Bath of Psyche', zarif kompozisyonu ve ince detaylarıyla beğeni toplar. Leighton’un 'The Fisherman and the Syren' adlı eseri ise romantizm ve tehlikeyi aynı karede buluşturur.
Bu eserler, sanatçının neoklasik stile olan bağlılığını ve figüratif anlatımdaki ustalığını yansıtır.
Akademik Zarafetin Temsilcisi
Frederic Leighton, 3 Aralık 1830’da Scarborough’da dünyaya geldi. Babası Dr. Frederic Septimus Leighton, dönemin önde gelen hekimlerinden biriydi. Büyükbabası Sir James Boniface Leighton ise Rus çarlarının başhekimiydi ve bu görev sırasında büyük bir servet elde etmişti.
Leighton’ın sanat yolculuğu, işte bu varlıklı ve eğitimli ailenin desteğiyle şekillendi.
Avrupa'nın Kalbinde Şekillenen Bir Sanatçı
Leighton, annesinin sağlık durumu nedeniyle ailesiyle birlikte genç yaşta Avrupa’ya taşındı. Almanya, İsviçre, İtalya gibi ülkelerde uzun yıllar yaşadı ve sanatla erken yaşta iç içe büyüdü.
Frankfurt'taki Städelsches Kunstinstitut’ta eğitim gördü. Eduard von Steinle ile tanışması, onun sanatsal yönünü derinden etkiledi. Daha sonra bu etkiyi silinmez bir mühür olarak niteleyecekti.
1847 yazında, henüz 17 yaşındayken filozof Arthur Schopenhauer ile tanıştı ve onun portresini yaptı. Bu, Schopenhauer'in canlıdan yapılmış bilinen tek tam boy çizimidir.
Kraliçe’nin Ressamı
1855 yılında Kraliçe Victoria’nın, Leighton’ın 'Cimabue Madonna’sını Borgo Allegri'den Geçiriyor' adlı tablosunu satın alması, onun sanat çevrelerinde tanınmasını sağladı.
Bu olay, onun sanatta seçkin biri olduğunun ilk büyük kanıtıydı. Leighton, 1860'ta Londra’ya yerleşti ve kısa süre içinde Kraliyet Sanat Akademisi ile yakın ilişkiler kurdu. 1864’te Akademi üyeliğine, 1878’de ise başkanlığa yükseldi.
Heykelde Bir Dönüm Noktası
Leighton sadece resimde değil, heykel sanatında da iz bıraktı. 1877 tarihli 'Pitonla Güreşen Atlet' adlı eseri, Yeni Heykel hareketinin öncüsü olarak kabul edildi.
Sessizliğin İçindeki Gizem
Leighton’ın özel hayatı büyük bir gizem olarak kaldı. Hiç evlenmedi, günlük tutmadı ve mektuplarında kişisel konulara yer vermedi.
Floransa’da tanıştığı Henry William Greville ile olan mektuplaşmaları, romantik bir bağın izlerini taşısa da, ilişkinin tek taraflı olduğu düşünülüyor.
Kalıcı Miras: Leighton House
Bugün, Londra Holland Park’taki evi Leighton House Müzesi olarak ziyarete açık. Müze, Leighton’ın eserlerinin yanı sıra, İznik çinilerinden oluşan zengin koleksiyonuna ve Arap etkileri taşıyan görkemli salonuna da ev sahipliği yapıyor.
Bir sanatçının hem iç dünyasına hem de çağının estetik anlayışına açılan nadide bir pencere...
Frederic Leighton, hem bir sanatçı hem de bir dönemin temsilcisiydi. Onun fırçasından dökülenler yalnızca görselliğin değil, zarafetin, disiplini estetikle harmanlayan bir ahlakın ürünleriydi. Ölümünden sonra bile, sanat tarihindeki yerini sessiz ama sarsılmaz bir ağırlıkla korumaya devam ediyor.