Sinestezi: Sayıların Rengi Var mıdır? Sinestezi: Sayıların Rengi Var mıdır?

Elektronik Mühendisi, TÜSİAV İstanbul İl Koordinatörü ve Ticari Hayat Gazetesi yazarı Begüm Öncü’nün bu haftaki konuğu, Emeritus Prof. Dr. Önder Pekcan oldu.

Begüm Öncü (B.Ö.): Bu haftaki konuğum, uluslararası düzeyde başarılara sahip, ülkemize değer katmada önemli akademik çalışmalarına devam etmekte olan Emeritus Prof. Dr. Önder Pekcan.

Kıymetli hocam aynı zamanda lisans dönemimde en sevdiğim ders olan fizik derslerimi aldığım hocamdır. Önder Hoca’m başarılı akademik kariyerinin yanı sıra mütevazı, yardımsever, bilgi birikimini paylaşmayı seven, sanat ve tarihe meraklı, bilim adına çalışmalarını hâlâ sürdüren, öğrencisi olmaktan gurur duydugum örnek bir bilim insanı.

Değerli hocam röportajımıza başlarken sizi biraz tanıyabilir miyiz? Akademik kariyerinizden ve idarecilik görevlerinizden bahsedebilir misiniz?

Prof. Dr. Önder Pekcan (Ö.P.): Ankara Üniversitesinden, 1967 yılında fizik alanında,yüksek mühendislik derecesini aldım, 1966-1968 yıllarında AEK, Nükleer Araştırma Merkezi’nde araştırmacı olarak çalıştım. Sırası ile 1971 yılında Chicago Üniversitesi, 1974 yılında Wyoming Üniversitesi fizik bölümlerinden master ve doktora derecelerini aldım. 1974 Eylül’ünde Hacettepe Üniversitesinde çalışmaya başladım, Aynı üniversitesitede 1979 yılında doçent oldum. 1980-1981 yıllarında Polonya, Gdansk Teknik Üniversitesinde, 1981-1983 ve 1985-1988 yılları ile 1989 ve 1994 yazlarında Toronto Üniversitesinde (Kanada) çalışmalarda bulundum. 1988-2005 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesinde profesör olarak çalıştım,1997-2003 yıllarında o üniversitede, fen-edebiyat fakültesi dekanı olarak görev yaptım. Daha sonra 2005 yılında Işık Üniversitesine geçtim, burada da fen- edebiyat fakültesi dekanlığı görevini üstlendim. 2008 yılında Kadir Has Üniversitesinde göreve başladım, 2013 yılına dek bu üniversitenin de fen edebiyat fakültesi dekanlığını yürüttüm, hâlen bu üniversitesinde çalışmaktayım. 1981 yılında Minna James Heineman Stiftung Ödülü’nü ve 1998 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü aldım. Ocak 1995’te Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyeliğine secildim. Haziran 2002-Mart 2003 tarihlerinde TÜBA Konsey üyesi ve 2003-2005 yılları arasında TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyesi olarak görev yapmıştım. Daha sonra Bilim Akademisi kurucu üyesi olarak bu kuruluşun yönetim kurulunda görev yaptım.

(B.Ö.): Özellikle fizik alanında yaptığınız çalışmalar nedeniyle önemli başarılara imza attınız. Fizik ve fizik mühendisliği alanında sayısız çalışmanız bulunuyor ve hâlâ üretmeye devam ediyorsunuz. Sizin de branşınız olan fizik mühendisliği hakkında neler söylemek istersiniz?

(Ö.P.): “Fizik mühendisliği” biraz zorlama bir başlık, sadece fizik diyelim, daha doğru. Ben mesleğime katı hâl fizikcisi olarak başladım ancak daha sonra polimer fizikcisi olarak devam ettim. Gerçekte fizik, doğanın matematiksel olarak yorumlanması ile ilgilenir yani bilim dediğimiz şeyle. Bu nedenle fizikçi hem doğayı anlar hem de ona bakarak hayatımızı kolaylaştıracak aletler geliştirir. Fizikçi ya akademisyen olarak doğayı modellemeye çalışır, ya da ürettiği aletleri kullanıp araştırmacı olarak iş görür. Bu sebeple tıptan mühendisliğe kadar en geniş alanda fizikçilik vardır. Fiziğin uygulamalarına da biz mühendislik deriz.

(B.Ö.): Peki şu an aktif olarak çalışmalarınızı sürdürdüğünüz moleküler biyoloji ve genetik alanındaki son gelişmelerden bahsedebilir misiniz?

(Ö.P.): Fizik, geçen asrın başında kuantum mekaniğini kullanarak önce kimyayı bilim dünyasına kazandırdı, daha sonrada kimya ve fizik beraberce biyolojiyi bilimsel hâle getirdi. Bundan dolayı biyoloji, moleküler düzeye indi, tabii beraberinde de tıbbı moleküler düzeye indirgedi. Örneğin, protein dinamiği öğrenildi, bu da bize insan vücudunun nasıl çalıştığını moleküler düzeyde anlatabildi. Kanserden Alzheimer’a kadar olan bölgede çalışmalar hızlandı. Şimdi ilaç tasarımı in-siliko olarak yapılıyor, artık bireye göre ilaçlar çıkacak ve tedaviler kişilere göre yapılacak. Beynimizin nasıl çalıştığını anlatan nörobilim de de önemli gelişmeler olmakta. Beynin hangi bölgesinin nelerden sorumlu olduğu öğrenilmektedir yani beyin transplantına doğru evrilmekteyiz.

(B.Ö.): Günümüz teknolojilerinden yapay zekâ hakkındaki fikirlerinizi de öğrenmek istiyorum. Yapay zekâ teknolojileri hızla yaygınlaşıyor. Avantaj sağladığı alanlar olduğu gibi dezavantajları da oldukça fazla. Son teknolojik gelişmelere istinaden yapay zekâ teknolojilerinin ülkemizde ve dünyadaki etkileri hakkındaki yorumlarınızı paylaşabilir misiniz?

(Ö.P.): Yapay zekâ ile artık her şey simule edilebilir hâle geldi, bu nedenle robotikte önemli gelişmeler var. Tıpta cerrahlar artık robot olacak. ChatGPT gibi programlar ile bilgiye ve yazmaya erişim sonsuz hâle gelecek, eğitimde önemli değişiklikler olacak. Sinema, resim, müzik animasyonları gibi sanatın her dalında çok önemli gelişmeler olabilecek. Tabii bir de kuantum bilgisayarla kullanılmaya başlanırsa, insanlık yepyeni bir dijital dünyaya geçmiş olacak ve de dijital devrimini tamamlayacaktır.

(B.Ö.): Yapay zekânın sanat alanında da etkin olmasından bahsettiniz. Bu noktada sizin de hâlâ hobi olarak devam ettiğiniz, sayısız fotoğraf ve resim arşivinizi okuyucularımızla paylaşmak isterim. Önder Hoca’m uzun yıllar dünyanın birçok yerinde ve özellikle İstanbul’daki tarihi yarımada da bulunan ahşap evlerin fotoğraflarını çekmiş ve bir koleksiyon hâline getirmiş. Aynı zamanda çektiği fotoğraflara ek olarak farklı boyama tekniklerini kullandığı resimleri de bulunmakta.

Geçtiğimiz Haziran ayında Paris’te de bir sergi açan hocamız, bu sergisi nedeniyle bir ödül aldı. Sizi yürekten tebrik ederim kıymetli hocam. Aynı zamanda ülkemizin yakın tarihine de tanıklık ettiğiniz ve birçok anınızı paylaştığınız bir kitabınız da mevcut. Kitabın ana kahramanı, kıymetli hocamın çocukluk arkadası ve ülkemizin değerli gazetecilerinden Uğur Mumcu. Tarihe, sanata ve bilime olan katkılarınız çok kıymetli hocam. Kitap hediyeniz için de çok teşekkür ederim. Yeni çıkacak kitabınızı da merakla bekliyorum.

Değerli hocam, sivil toplum kuruluşları (STK) hakkındaki fikirlerinizi de almak isterim. Şu an ben de aktif çalışmalarımı sürdürdüğüm Türk Sanayici ve İş Adamları Vakfında (TÜSİAV) İstanbul İl Koordinatörü olarak görev yapıyorum. Özellikle bilim, teknoloji ve eğitim alanında toplumsal farkındalık sağlamak adına bu görevi üstleniyorum. Bir akademisyen olarak STK’lara bakış açınızı merak ediyorum.

(Ö.P.): Ben Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinde (TMMOB) ve Tüm Öğretim Üyeleri Derneğinde (TÜMÖD) yöneticilik yaptım. Maalesef bu yerlerde, mesleki sorunları çözmek yerine, üyelerin daha çok siyasi amaçlar için oralarda bulunduklarını gördüm. Yani bu insanlar STK’ları siyasete atlamada basamak olarak kullanmak istiyorlardı. Gerçekte STK’lar toplumsal dinamik için önemli kuruluşlar olmalıdır yani demokrasinin vazgeçilmezleri. Son olarak Bilim Akademisi Derneğinde yöneticilik yaptım, burada bilim insanları daha sorumlu ve gerçekci davranıyorlar. Yani siyasetten uzak durup olaylara bilimsel açıdan yaklaşmaya çalışıyorlar. Hem mesleki kazanımları sağlamaya hem de toplumun gayri resmi dili olmaya çalışıyorlar. Senin de vakıf çalışmalarını yürekten kutluyorum sevgili Begüm.

(B.Ö.): Bu güzel ve bilgi dolu röportaj için size çok teşekkür ederim. Röportajımızın sonunda neler söylemek istersiniz?

(Ö.P.): Gelişmişlik için Türkiye’nin yeterli tarihsel birikimi yok. Bilimde, sanatta, siyasette ve de teknolojide Türkiye daha çocukluk dönemini yaşıyor. Türkiye, bunların hepsini dışarıdan transfer etmeye çalışıyor. Bilim-teknoloji-toplum döngüsünü tamamlayan toplumlara biz, “ilerlemiş toplumlar” diyoruz. Maalesef bizde sanayide bilimsel araştırmalar yapılamadığı için bu döngünün bir ayağı yok, biz sadece teknolojiyi transfer edip toplumumuza sunuyoruz. Bu da gerçekte ülkemizi hem ekonomik hem de toplumsal olarak geri bırakıyor. Yani ülkemizde hâlâ sanayi devrimi gerçekleşememiş durumda.

Öte yandan evrensel bilim, yeni fizik arayışında. Kozmolojideki gelişmeler, kara madde, kara enerji gibi kavramların anlaşılmasını sağlama çabaları, evrenin modellenmesi, beklenen yeni bilimi yani yeni fiziği getirecektir. Tabii bu yeni fizik, 1900’lerin kuantum devriminin anlatamadıklarını çözecek, yeni teknolojilere kapı açacaktır.

Son olarak ben de bu güzel röportaj için sana çok teşekkür ederim sevgili Begüm. Başarılarının devamını dilerim.

(B.Ö.): Röportajımız sırasında bir bilim insanı olarak paylaştığınız bilgiler ve özenle devam ettirdiğiniz hobilerinizden olan fotoğraf ve resimlerinizden bahsetmeniz, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine tanıklık etmiş biri olarak sizin görüşlerinizi dinlemekten dolayı ayrıca mutlu oldum.

Kaynak: Haber Merkezi