Ruhsuz Çağın Ruhsuz Zekâsı

Utku KABAKCI'nın 6 Kasım 2025 tarihli yazısı: Ruhsuz Çağın Ruhsuz Zekâsı

Abone Ol

Zekâ, bir meziyet olmaktan çıkarılmak suretiyle makinelere devredilmeye çalışılan bir mühendislik ürünü hâline geldi. Bunun neticesinde, belki de insanlık tarihinin en eski korkularından biri olan “insanın yerine geçecek başka bir tür ile karşı karşıya kalma” paranoyası yeniden hortladı. Bu vaziyeti “paranoya” kelimesiyle ifade etmemden, bahse konu kaygı ve soru işaretlerini hafife aldığım gibi bir sonuca varılmasını istemem. Çünkü tarih dediğimiz, biraz da aklımıza gelenlerin başımıza geldiği bir yazın değil mi? Üstelik günümüzde satranç oynayan, metin oluşturan, teşhis koyan yapay zekâ sistemleri artık birer mucize olarak görülmüyor. Bu da “Çok daha fazlasını neden yapamasınlar?” sorusunu doğuruyor.

İleri teknolojideki gelişmeler şüphesiz bir yandan merak ve heyecan uyandırırken, bir yandan da “acaba” dolu soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Fakat tüm şüphe dolu suallere rağmen, hata yapmaktan korkan ve daha isabetli öngörülerde bulunmak isteyen insan, zekâ dediğimiz melekeyi makinelere bırakmaya gönüllü görünüyor. Oysa insanı “insan” yapan şey, hatalarından çıkardığı dersler ve sezgileri değil mi? Bunlardan vazgeçmek, bir anlamda insan olmaktan uzaklaşmak demek olmuyor mu? Üstelik hangi makine gerçek manada insan duygularını anlayabilir? Ya da hangi yapay zekâ destekli sistem elinde veri olmaksızın susan bir toplumu çözümleyebilir? Bu sorulara yanıt vermeye kalkmadan evvel, zekâ sözcüğünün yanına “gönül” ifadesini de eklemek gerek. Çünkü o olmadan insana dair söylenen her söz noksandır.

Yukarıda altı çizilen hususlardan da kolaylıkla idrak edileceği üzere, dijital çağın asıl tehlikesi, baş döndüren gelişmelere kapılarak insan ruhunun unutulmasıdır. Bu tehlike karşısında kritik bir eşiğe gelmiş bulunuyoruz. Ya zekâyı sadece hız, verimlilik ve kontrol aracı olarak göreceğiz ya da ruhu rafa kaldırmadan yeniden tasarlayacağız. Şüphesiz ikinci yol daha çetrefilli, ama çok daha insanca.