Varlık, Yokluk ve Özgür İrade

Hüseyin ALPASLAN'ın 18 Ağustos 2025 tarihli yazısı: Varlık, Yokluk ve Özgür İrade

Abone Ol

Geçen hafta, eski bir defter buldum. Sararmış sayfalar, solmuş mürekkep… Ama satırların arasında hâlâ bir yaşam izi vardı. O an düşündüm: Biz kendi hayatımızın hangi satırlarını yazıyoruz?

Hangi satırlar başkaları tarafından okunacak, hangi satırlar sonsuz boşlukta kaybolacak? Hepimiz, varlık ve yokluk arasında salınırken, neyi gerçekten kontrol edebildiğimizi, neyi kabul etmek zorunda olduğumuzu hiç sorguladık mı?

Tarih çalışmaları ve yazılar arasında, yaşamın anlamını düşünmek için kalemi elime aldım.

Bu yazıda sizi yalnızca bir felsefi yolculuğa çıkarmıyorum; aynı zamanda kendi varlığınızı ve yokluğunuzu sorgulamanız için bir alan sunuyorum.

Çünkü insanın yaşamı, düşünmeden geçtiği anlardan ibaret değildir; her soru, her kuşku, her fark ediş, birer varoluş işaretidir.

İnsanın karşılaştığı en büyük muamma, var olmakla yok olmak arasındaki ince çizgidir. Varlık, yalnızca bedensel bir “burada oluş” değil; bilincin kendine dönmesiyle açılan bir ufuktur.

Yokluk ise bir hiçlik değil; varlığın değerini hatırlatan, ona sınırlarını fısıldayan bir imkândır. Kaybolan bir şeyin ardından hissettiğimiz boşluk, varlığın kıymetini en derinden anlatır.

Kadiri mutlak düşüncesi ise bu çizgiye gölge düşürür. Eğer her şey önceden belirlenmişse, özgür irademiz nerede başlar, nerede biter?

Kaderin ağırlığı karşısında özgürlük bir yanılsama mıdır, yoksa kendi küçük alanımızda gerçek bir kudret midir? Belki de özgürlük, tüm evreni değiştirmek değil, akışın içinde kendi izimizi bırakabilmektir. Su yatağında akmak zorundadır; ama damlası taşı deler.

İnsan, kadiri mutlak olanın yasaları içinde yürür; ama adımlarının ritmini kendisi belirler. Bu ritim, varoluşun kişisel yankısıdır.

Sormak, kuşkular taşımak, kendi varlığını anlamaya çalışmak bile özgürlüktür. Kader çizilmiş olsa bile, onu düşünmek ve anlamını aramak, yalnızca insana verilmiş bir ayrıcalıktır.

Varlık ve yokluk, zorunluluk ve özgürlük, kudret ve aczi yet… Bunlar birbirine karşıt değil; birbirini tamamlayan yüzlerdir.

İnsan, bu paradoksların içinde yaşar. Ve belki de insan olmanın özü, çözüm bulmak değil; bu sorularla yaşamayı öğrenmek, anlamaya çalışmak ve kendi izimizi bırakabilmektir.

Çünkü yaşam, sadece var olmak değildir; aynı zamanda farkına varmak, sorgulamak ve kendi yolumuzu çizmek demektir.

Bu yol bazen aydınlık, bazen karanlık olabilir. Ama her iki durumda da insan kendi varlığının değerini, yokluğun gölgesinde en net şekilde hisseder.