Özkaya Tıp Merkezi Başhekim Yardımcısı ve Akupunktur ve Mezoterapi Uzmanı Dr. Erdener Güler, akupunkturun tarihçesinden modern uygulama alanlarına, seans süreçlerinden hastalar üzerindeki etkilerine kadar merak edilen tüm soruları yanıtladı.
“Akupunktur Binlerce Yıllık Geçmişe Sahip Bir Tedavi Yöntemi”
Akupunktur ve Mezoterapi Uzmanı Dr. Erdener Güler, akupunkturun yaklaşık 3 ila 4 bin yıllık geçmişe sahip geleneksel bir Çin tedavi yöntemi olduğunu belirterek, “İlk dönemlerde deneme-yanılma yoluyla geliştirilmiş, zamanla sistematik hale gelerek günümüze kadar ulaşmıştır” dedi.
1960’lı yıllarda Çin lideri Mao Zedong’un ülkedeki tüm akupunktur dokümanlarını bir bilim kurulu aracılığıyla toplatarak düzenlettiğini hatırlatan Dr. Güler, 1976 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) akupunkturu resmen bir tedavi yöntemi olarak kabul ettiğini söyledi.
Geçmişte balık kılçıkları, kemik kıymıkları gibi ilkel araçlarla yapılan uygulamaların zamanla yerini metal iğnelere, günümüzde ise lazer teknolojisine bıraktığını ifade eden Güler, akupunktur tedavisinin yöntemine ilişkin şunları kaydetti:
“Akupunktur tedavisinde, vücudun belirli noktalarına yerleştirilen ince iğneler veya lazerle yapılan uyarılar, sinirler aracılığıyla beyne iletilir. Beyin bu uyarılara karşılık olarak ilgili bölgelerde bir tepki oluşturur. Bu tepki bazen hormonal bir yanıt şeklinde olur; yani belirli hormonların veya benzeri kimyasal ajanların kana karışmasıyla tedavi etkisi sağlanır. Bazen de motor sistem üzerinde etkiler oluşturarak vücudun farklı bölgelerinde rahatlama sağlar.
Kısacası, akupunktur iğneleriyle yapılan bu uyarılar, beyinde ağrı kesici etkiler oluşturabilir, metabolizmayı canlandırabilir veya hormon dengesini düzenleyebilir. Bu şekilde vücudun kendi iyileştirici mekanizmaları harekete geçirilerek tedavi etkinliği sağlanır.”
Modern Tıpta Tamamlayıcı Bir Yaklaşım
1976’da DSÖ’nün akupunkturu bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul etmesinden bu yana alanda önemli ilerlemeler yaşandığını vurgulayan Güler, “DSÖ belirli aralıklarla akupunkturla tedavi edilebilen hastalıklar listesini güncelliyor. Bugün bu listede yüzlerce farklı hastalık ve semptom yer alıyor.” dedi.
Akupunkturun sadece migren ve baş ağrılarıyla sınırlı olmadığını belirten Güler, alerjik hastalıklar, kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları, sindirim sorunları, anksiyete ve depresyon gibi ruhsal tablolarda da etkili sonuçlar elde edildiğini söyleyerek, “Akupunktur, modern tıbbın tanı ve tedavi yöntemlerinin yanında tamamlayıcı ve destekleyici bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir.” diye konuştu.
“Migren ve Kronik Ağrılarda Başarılı Sonuçlar Veriyor”
Dr. Güler, akupunkturun özellikle Batı tıbbı yöntemlerinden yeterli yanıt alınamayan durumlarda önemli bir alternatif olduğunu dile getirdi.
“Benim çalışma alanımda en sık karşılaştığım ve akupunkturdan oldukça iyi sonuç alınan rahatsızlıkların başında migren ve benzeri baş ağrıları geliyor.” diyen Güler, ilaç tedavilerinin çoğu zaman yalnızca ağrıyı hafifletmeye odaklandığını ancak akupunkturun ağrının nedenine yönelik daha kalıcı bir etki sağladığını belirtti.
Akupunktur Tedavisinin Hastalar Üzerindeki Etkileri Nelerdir?
Akupunktur tedavisinde seans sayısının hastalığın türüne ve şiddetine göre değiştiğini ifade eden Güler, genellikle 10 ila 20 seans arasında bir planlama yaptıklarını belirterek, “Seans sıklığı haftada 1 ila 3 kez arasında değişir. Akupunkturun etkileri genellikle 8-10. seanslardan itibaren gözle görülür hale gelir.” dedi.
Bazı hastalarda tam iyileşme sağlanırken, bazılarında atak sıklığında belirgin azalma görüldüğünü dile getiren Güler, “Örneğin, ayda 3-4 kez ağrı yaşayan bir hastada bu atakların tedavi sonrası 3-4 ayda bir görülmeye başlaması bizim için başarılı bir sonuçtur.” diye konuştu.
“Doğru Ellerde Son Derece Güvenli Bir Yöntem”
Akupunkturun, yeterli eğitim almış ve Sağlık Bakanlığı tarafından sertifikalandırılmış hekimlerce uygulandığında son derece güvenli bir tedavi olduğunu vurgulayan Güler, “Ehil bir hekim tarafından gerçekleştirilen uygulamalarda, komplikasyon riski neredeyse yok denecek kadar azdır. Tedaviyi yapan doktorun steril çalışmaya özen göstermesi ve özellikle hayati organların bulunduğu bölgelerde iğneleme yaparken anatomi bilgisine hâkim olması, tüm sürecin güvenli şekilde ilerlemesini sağlar.” ifadelerini kullandı.
“Tedavi Sonrası Kısıtlama Gerekmiyor”
Akupunktur seanslarının hasta açısından son derece konforlu olduğunu söyleyen Güler, “Hasta, günlük yaşamının koşuşturması içinde günün herhangi bir saatinde, aç ya da tok fark etmeksizin seansa gelebilir. Tedavi sonrasında da özel bir kısıtlama gerekmez; kişi kaldığı yerden işine, sporuna, egzersizine veya diğer aktivitelerine rahatlıkla devam edebilir. Yani akupunktur sonrası özellikle dikkat edilmesi gereken bir durum ya da özel bir tablo yoktur.” dedi.
Dr. Güler, bu yönüyle akupunkturun yaşam tarzına kolayca entegre edilebilen, pratik ve konforlu bir yöntem olduğunu vurguladı.
“Son Yıllarda Akupunktur Alanında Önemli Gelişmeler Yaşanıyor”
Son yıllarda akupunktur alanında önemli teknolojik gelişmeler yaşandığını belirten Dr. Güler, “Özellikle MR teknolojisinin ilerlemesiyle birlikte, akupunktur iğneleriyle yapılan uygulamaların beyinde hangi bölgeleri uyardığı artık radyolojik olarak görüntülenebilir hale geldi. Bu, akupunktur tedavisinde bilimsel bir çığır açtı” dedi.
Lazer akupunkturun da son yıllarda giderek yaygınlaştığını ifade eden Güler, konuşmasına şöyle devam etti:
“Lazer teknolojisi sayesinde, iğne kullanılmadan, dolayısıyla acı veya kanama riski olmadan akupunktur noktalarına uyarı verilebiliyor. Bu yöntem özellikle iğne korkusu olan hastalar için büyük bir kolaylık sağlıyor ve tedavinin konforunu artırıyor.”
“Akupunktur, Modern Tıbbın Rakibi Değil, Tamamlayıcısı”
Akupunkturun modern tıbbın alternatifi değil, tamamlayıcısı olduğunu vurgulayan Güler, “Modern tıbbın sunduğu bilgi, teknoloji ve teşhis imkânları sayesinde hastalıkları tanımlayıp uygun tedavi planları oluşturabiliyoruz. Bununla birlikte bazı durumlarda, özellikle ilaç tedavilerinin yol açabileceği yan etkilerden endişe duyulduğunda, akupunktur gibi doğal ve yan etkisi neredeyse hiç olmayan yöntemler devreye girmelidir.” dedi ve konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Ben akupunktur ve modern tıbbın ayrılmaz bir ikili olarak birlikte yol almaları gerektiğine inanıyorum. İlaçların yan etkileri arttıkça ve bu etkiler tıp dünyası tarafından daha fazla ortaya konuldukça, akupunkturun sağlık alanındaki yeri ve önemi de giderek artacaktır.”
“Akupunktur Her Durumda Öncelikli Seçenek Değil”
Akupunktur ve Mezoterapi Uzmanı Dr. Erdener Güler, Dünya Sağlık Örgütü’nün akupunkturla tedavi edilebilecek hastalıklar listesinde yer alan tüm rahatsızlıklarda bu yöntemin uygulanması gerektiği görüşünde olmadığını açıkladı.
Güler, listenin yıllar içinde birçok kez güncellenmiş olmasına rağmen bazı hastalık gruplarında modern tıbbın sunduğu tedavi yöntemlerinin çok daha etkili sonuçlar verdiğini belirtti.
Örnek olarak mide ülserini gösteren Güler, “Günümüzde ilaç sanayisinin son 10-20 yılda kaydettiği gelişmeler sayesinde, bu tür rahatsızlıklarda akupunkturdan daha başarılı tedavi yöntemleri mevcut. Eğer hastanın ilaç kullanmasında bir yan etki riski yoksa veya kontraendike bir durum söz konusu değilse, öncelikle ilaç tedavisini tercih ediyorum ancak ilaç kullanımı uygun olmayan hastalarda akupunktur önemli bir alternatif haline geliyor” dedi.
Dr. Güler, özellikle migren ve kronik sinüzit gibi alanlarda akupunkturun etkisinin belirgin olduğunu vurguladı. Batı tıbbı yöntemlerini denemiş ancak yeterli yanıt alamamış hastaların, güvenilir bir hekim eşliğinde akupunktur tedavisini denemelerinin önemine dikkat çekti.