AHMET MERT DOKUZOĞLU
Küresel ekonomilerin tamamında güvenli bir ortam yaratmanın, yabancı sermaye yatırımlarını çekmede önemli bir rol oynadığını ve yabancı sermayenin önünü açtığını vurgulayan Genç Girişim ve Yönetişim Derneği (GGYD) Genel Başkanı M. Nezih Allıoğlu, “Yatırımcıya güven vermek, ortaya çıkması muhtemel sorunlarda çözüm yollarını şimdiden sunmak, yabancı sermaye yatırımın gelmesini teşvik edecektir. Güven oluştuğunda, Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımı artacak, istihdam ve üretim büyüyecektir. Toplumun her kesimi bundan faydalanacaktır” dedi.
"Türk Ekonomisinde de Güven Konusu Önemli Bir Parametredir"
Allıoğlu, “Bütün küresel ekonomilerde olduğu gibi Türk ekonomisinde de güven konusu önemli bir parametredir. Yabancı sermayeyi çekmenin yollarından biri güven ortamını oluşturmaktan geçmektedir. Avrupa ülkelerine, ABD’ye yatırım yaparız, ancak Çin, Rusya ya da Somali’ye yatırım yapar mıyız? İşte burada güven sorunu ortaya çıkıyor. Bu aslında ekonomik bir sorun. Yatırımcının kendini güvende hissetmesi gerekiyor, yoksa yatırımcı aksi halde başka ülkeleri tercih etmeye başlar” diye konuştu.
Türkiye’de ekonominin içinde bulunduğu durumdan çıkmasının da “güvenin sağlanmasından” geçtiğine dikkati çeken Allıoğlu, şunları söyledi:
“Güven her şeyden önemli! Güven sağlayacaksınız ki bir malın bedeli önümüzdeki hafta şimdikinden fazla olmayacak ya da olacaksa ne kadar olacağını bileceksiniz. Üniversite mezunlarının ‘ben artık burada durmam, yurt dışına gideceğim’ dememesi için de güven ortamını sağlamak gerekiyor. Bunu yapabilirsek ekonomideki kısır döngüyü aşma şansımız olur ki bunlar zor adımlar değil. Sihirli bir değneğe ihtiyacımız yok, hangisi öncelik gerektiriyorsa ondan başlayabiliriz. Örneğin, önceki yıl orman yangınlarında yeteri kadar havadan müdahale aracımız yoktu, ancak günümüzde bu durum düzeldi. Şimdi daha fazla havadan müdahale aracıyla yangınlara müdahale edebiliyoruz, yani durumu düzelttik demek ki yapabiliyoruz.”
İş insanlarının, dövizde oynaklığın hâkim olduğu bir durumdan rahatsız olduğunu vurgulayan Allıoğlu, “İş dünyası belirsizliğin hüküm sürdüğü bir ortamdan hoşlanmıyor. Böyle bir durumda program yapamıyorsun, hammaddeni alamıyorsun ve yatırımını yapamıyorsun. Yapmıyorsun ya da erken yapıyorsun veya gereksiz yere çok alıyorsun” dedi.
“Herkes gibi biz de o küresel köyün bir parçasıyız"
Dünyayı “küçük bir küresel köye” benzeten, bu yüzden dünya piyasalarının yakından izlenerek ona göre hareket edilmesi gerektiğine dikkati çeken Allıoğlu, şöyle devam etti:
“Herkes gibi biz de o küresel köyün bir parçasıyız. Bu bilinçle tüm dünya faiz yükseltiyorsa bizim de bu yönde adım atmamız gerekiyor. Değişikliklere ayak uydurmalı, hızlı tepki vermeliyiz. Aynı yönde hareket etmezsek, sermaye sahipleri, ‘burası daha fazla faiz veriyor, ben kendimi oraya göre hazırlayayım’ diyerek, yönünü başta tarafa çevirir. Dünyanın aksi yönünde adım atılmamalı, haziran ayı başından itibaren dövizdeki hızlı artışla bunu deneyimledik.”
Merkez Bankası’nın faiz kararı
Merkez Bankası’nın gösterge faiz oranını yüzde 17,5’e yükseltmesiyle ilgili olarak da Allıoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu oranı vatandaş hissetmiyor, gerçek farklı işliyor. Bugün, mevduatınızı bankaya götürdüğünüzde, bankanın o günkü politikasına göre yüzde 25 ile 30 oranında faiz alabiliyorsunuz. Bankalar yüzde 17,5 seviyesinden Merkez Bankası’ndan para alıyor, ancak siz bankalardan kredi istediğinizde yıllık faiz oranı yüzde 70-80’i buluyor. Merkez Bankası’nın ilk faiz artırımında yüzde 20’ye çıkmasını, daha sonra ise yüzde 4-5 puan daha artırarak, piyasa gerçeklerine paralel hareket etmesini beklerdim.”
İhracat ve ithalatla uğraşan sektörlerin dövize ihtiyacı olduğunu, ihracatçıların yurt dışından getirdiği dövizin yüzde 40’ını bozdurmak zorunda olmasının sakıncalı tarafları olabileceğini kaydeden Allıoğlu, ‘’Hiçbir üretici, özellikle giderler çıktıktan sonra yüzde 40 kar etmiyor. İhracatçı, yaptığı 100 birimlik satışın 40’ını bozduruyor, kalan 60 birim tekrar mal alıp üretmesine yetmiyor. Dövizini mecburen Türk lirasına çevirip bankaya yatıran ihracatçı, daha sonra o parasıyla yüzde 20 daha fazla bedelle döviz almak zorunda kalıyor. Büyük kriz anlarında her şey yapılabilir. Örneğin, çocuğun ateşi vardır, buzun içine yatırırsın, ancak çocuğu ateşi varken her zaman buza yatırırsan hasta edersin. İlk o ateş düşürücü tedbirler çok doğru olsa da bunun devam etmemesi gerekiyor” diye konuştu.
“Ticareti çeşitli ülkelere yaymak gerekiyor”
Türkiye’nin yabancı sermaye arayışında, belirli bölgelerden ziyade farklı bölgelere yönelmesi gerektiğini vurgulayan Allıoğlu, şunları kaydetti:
“Temkinli iş adamı gibi düşünüp riski dağıtmanız gerekiyor. Dünya küresel bir köy, sadece belirli ülkelere yönelirsek bir süre sonra pazarlık şansımız kalmaz. Buna imkân vermemek adına, bu ticareti ufak ufak çeşitli ülkelere yaymak gerekiyor. Avrupa, ABD, Çin ve hatta Rusya bile olur. Rusya’nın şu anda çok desteğe ihtiyacı olduğundan bunu çeşitlendirmek gerekiyor.”
Rusya-Ukrayna savaşının acı verici sonuçlar doğursa da bölgedeki en yakın ülke olmasından ötürü Türkiye ekonomisi açısından avantajlar sunduğuna işaret eden Allıoğlu, “Avrupa Birliği’nde (AB) olsaydık bunlar olmayabilirdi. ABD’nin birçok firması ve AB üyesi ülkelerin firmaları Rusya’dan çıktı. Bu ülkelerin yerini Türk girişimciler alıyor. Yani Türkiye için yeni fırsatlar ortaya çıktı’’ dedi.
Türkiye’de şu anda bir yatırımcının parasını bankaya yatırmak yerine, ihtiyaç duyduğu malzemeyi zamanından önce alarak stoklamayı tercih ettiğini belirten Allıoğlu, şöyle devam etti:
“Baktığınızda kar ediyorsunuz, ancak bu sistem bir süre sonra sizi ihtiyacınız olmayan malları almanıza yönlendiriyor. ‘Nasılsa fiyatı artacak’, ‘malım çok eskimedi, ancak bir daha bulamam, bu fiyata bulamam’ ya da ‘iyi ki almışım’ diyerek, bugünden mal alıyoruz. Bu cümleyi kurdurttuğunuz anda bu alımlar sürecektir. Bu bakış tüketimi artıyor ve kısır döngü şeklinde devam ederek, enflasyonu yükseltiyor.”
“Türkiye bilişim sektörüne odaklanmalı”
Şu anda iş insanlarının yönünü belirlemede zorlandığı için temkinli hareket ederek, enerjilerini boşa harcadığının altını çizen Allıoğlu, “Birden gitmek istediğiniz için gaza daha çok basıyorsunuz, ancak patinaj yapıp daha çok benzin tüketiyorsunuz. Ya da hareket etmeyerek durduğumuz yerde enerjimizi tüketiyoruz ve şu anda bunlar maliyetlerimizi artırıyor. Türkiye şu anda duran otomobil gibi, ilerlemeden yakıt harcıyor. Enerjimizi çok daha verimli kullanmanın yollarını bulmalıyız” diye konuştu.
Gelişmiş ülkelerin bilişim sektörüne ciddi yatırımlar yaptığını, kaynaklarının önemli bölümünü bu sektöre ayırdığına işaret eden Allıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye üretime odaklanmalı, ancak bu üretimi büyük fabrikalar yerine bilişim sektörüne odaklanarak yapmalı. Yazılıma odaklanmalı. Bunları yapmak için gerekli donanıma sahibiz. Yetişmiş beyinlerin yurt dışı arayışlarının önüne geçmeliyiz. O insanlara güvence verebilirsek, yurt dışı yerine ülkemizde çalışma koşulları yaratabilirsek ve gerekli desteği verebilirsek bilişim sektöründe önemli başarılara imza atabiliriz. Bunu yapabilecek gerekli insan gücüne sahibiz. Önemli olan, bu insan kaynağına iyi eğitim vermek, doğru eğitim vermek ve doğru yönlendirmek.”
“Bizim bir kalkınma planımız olmalı"
Sonuçta büyük bir ekonomiye sahip Türkiye’nin, mevcut sorunların üstesinden gelebileceğini söyleyen Allıoğlu, “Bizim bir kalkınma planımız olmalı. ABD Merkez Bankası FED, önceden ne yapacağının ipuçlarını vererek, vatandaşına, ‘sen de kendini buna göre ayarla ve zarar görme’ diyor. Bizim de gerçekçi hedefleri olan 5 yıllık, 10 yıllık kalkınma planları yapmaya ihtiyacımız var. Türkiye şu içinde bulunduğu durumdan çok daha büyük zorluklara göğüs gerdi. Gecelik faizlerin inanılmaz seviyelere çıktığı, bankaların çöktüğü geçtiğimiz yıllardaki krize kıyasla daha iyiyiz, ancak bir planımız yok, enerjimizi boşa harcıyoruz” ifadelerini kullandı.
“TOGG hepimizin gurur duyacağı bir yatırım”
Otomotiv sektöründeki gelişmelere de değinen Allıoğlu, Türkiye’nin yerli ve milli otomobile yatırım yapmasının, olumlu yansımalara yol açacak önemli bir adım olduğunu söyledi. İran’da yaklaşık 5 yıl önce bir otomobil fabrikasını ziyaret ettiğini, uygulanan ambargolara rağmen, zayıf bir üretim olsa da gösterdikleri çabaya tanıklık ettiğini belirten Allıoğlu, “O zaman ‘niçin bizde de yok’ sorusunu sormuştum. Sonuçta bugün bir adım atıldı ve Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG) hepimizin gurur duyacağı bir yatırım. Dünya ile rekabet edilecek ürünler üretip, bunun da meyvelerini toplamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Akaryakıt fiyatlarındaki artışın, Katma Değer Vergisi (KDV) oranının yükselmesinin ve ek Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) alınması kararının sektörde olumsuz yansıdığını vurgulayan Allıoğlu, “İnsanlar otomobillerini akaryakıt fiyatlarının artması yüzünden kullanmamaya başladılar. Daha önce akaryakıt fiyatlarındaki artış trafiği ilk 2-3 gün olumlu anlamda etkilerdi, ancak bu sefer artışlar sadece yakıta değil, her kaleme olduğundan ve artışlar devam edeceği için insanlar otomobillerini daha az kullanıyorlar” dedi.
“Türkiye’de otomobil yatırım aracı haline geldi”
Allıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de otomobil yatırım aracı haline geldi. Çünkü insanlar parasını bankaya mevduata yatırırsa, gerçek enflasyonun altında faiz aldığında parasının değer kaybedeceğini bildiği için otomobil alıyor. Otomobil yeni de olsa değiştirmeyi tercih ettiğinden otomobile olan talep artıyor. Bu durum sadece otomotiv sektöründe değil, diğer sektörlerde de aynı. Bu insanları ihtiyacı olmadığı halde, önceden tüketime sevk ediyor, kendince haklı bir gerekçesi olmasına rağmen, doğru bir yaklaşım değil. Türkiye’de yılın ilk 7 ayında yeni otomobil satışları geçen yıl aynı döneme göre, yüzde 58 oranında arttı. Bu otomobillerin yüzde 65’i ise ithal. Yani dövizimiz geçen seneye kıyasla yüzde 65-70 oranında kaçtı.”
"Galericinin işi sıfır otomobil alıp satmak değil"
Otomotiv sektöründe “6 ay 6 bin kilometre” karanının olumlu sonuç verdiğini söyleyen Allıoğlu, “Bir şirket 3 adet otomobil alıyor ve garaja koyuyordu, fiyatlar yükseldiği zaman da onları satışa çıkarıyordu. Bu yaklaşım alınan bu kararla birlikte engellendi. Galericinin işi sıfır otomobil alıp satmak değil, sıfır otomobil satmak bayinin işi. Galericiden sıfır otomobil alıyorsan orada bir yanlışlık söz konusu. 6 ay 6 bin kilometre kararı bunu ve şirketlerin otomobili önceden satın alıp birkaç ay sonra piyasaya sunmasını engelledi. İkinci el otomobil fiyatının sıfır otomobil fiyatından fazla olmasını engelleyen bir karar daha alındı, ancak şimdilik işler gibi görünmese de zamanla sonuçlarını göreceğiz” dedi.
“Elektrikli araç satışları yüzde 4’e kadar ulaşmış durumda"
Elektrikli araç konusundan da bahseden Allıoğlu, AB ülkelerinin birçoğunda 2025-2026 yıllarında fosil yakıtlı araçların yeni tesciline izin verilmemesinin amaçlandığını, böylece otomotiv şirketlerinin elektrikli araç teknolojisini geliştirmeye yönlendirildiğini kaydetti.
Şu anda Türkiye’de çok fazla elektrikli araç satılmamasının nedeninin bu araçların Avrupa’da çok iyi satılması olduğunun altını çizen Allıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Elektrikli araçların çoğu Avrupa’dan geliyor. Ancak şu anda elektrikli araçlar Avrupa’da çok sattığı için Türkiye’ye daha çok benzinli araçlar geliyor. Bizde de talep yüksek olduğu için Avrupalı, ‘elektrikli aracı ben daha çok satıyorum, sana da dizel ve benzinli araç vereyim’ diyor. Ancak gelecek yıllarda, Türkiye’deki altyapı geliştiğinde ve şarj istasyonları yaygınlaştığında elektrikli araç satışları da artacaktır. Türkiye’de, 2021 yılında yüzde 0,5 olan elektrikli araç satışları, bugün yüzde 4’e kadar ulaşmış durumda, yani katlanarak büyüyor. 2026 yılında, o yıl satılan araçlarda elektrikli araçların payının yüzde 10-15 seviyesine ulaşacağını düşünüyorum.” diye konuştu.