Orta Çağ Avrupa'sında zenginlik ve prestij sembolü olarak kabul edilen altın, dönemin simyacıları tarafından diğer metallerden üretilebileceği düşünülen kutsal bir maddeydi. Antik Yunan filozofu Panopolisli Zosimos'a dayanan bu inanç, metallerin “olgunlaşma” sürecinde en saf hallerinin altın olduğu fikrine dayanıyordu.
Simyacılar, felsefe taşı adı verilen efsanevi madde ile bu dönüşümü hızlandırmayı umut etmişti. Ancak modern bilimin doğuşuyla simya yerini kimya ve fiziğe bıraktı.
Modern Fizik ve Nükleer Bilimin Altın Dönüşümü Üzerindeki Rolü
Günümüzde bir elementin kimliği, atom çekirdeğindeki proton sayısına bağlıdır. Altının 79, kurşunun ise 82 protonu bulunur. İsviçre’deki CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı gibi ileri teknoloji parçacık hızlandırıcıları sayesinde atom çekirdeğindeki proton ve nötronlar yeniden düzenlenerek bir element diğerine dönüştürülebilmektedir. Örneğin, kurşundan proton koparılması teorik olarak altın üretimini mümkün kılar.
Altının Parçacık Hızlandırıcılarla Sentezlenmesi ve Deneysel Başarılar
1941’de Harvard’da bilim insanları, parçacık hızlandırıcıları kullanarak bazı metallerden radyoaktif altın izotopları üretmeyi başardı. 1980’lerde Nobel ödüllü Glenn Seaborg ve ekibi, bizmut çekirdeklerini parçalayarak minik altın atomları sentezledi.
Bugün ise CERN gibi büyük tesislerde kurşun iyonları yüksek hızda çarpıştırılarak, son derece küçük miktarlarda altın elde edilebilmektedir.
Altın Üretimi Neden Kârlı Değildir?
Her ne kadar bilimsel olarak mümkün olsa da, parçacık hızlandırıcılarında altın üretimi ekonomik açıdan tamamen elverişsizdir. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı gibi devasa tesislerin yapım ve işletme maliyetleri, elde edilen altının değerinin çok çok üzerindedir.
Ayrıca, bu süreçte üretilen altının miktarı son derece azdır. Örneğin, CERN deneylerinde üç yıllık çalışmada yaklaşık 29 trilyonda bir gram altın ortaya çıkmıştır.