Zamanın varlığı ve akışı, ölçümünden farklıdır. Örneğin karanlık bir hücrede yıllarca kalsak, zamanın geçtiğini biliriz ancak ne kadar süre geçtiğini ölçemeyiz. Bu nedenle zaman ölçümü için mutlaka bir referans noktasına ihtiyaç vardır.
Biyolojik Döngülere Dayalı Ölçüm
Dünya dönmeseydi insanlar biyolojik süreçleri referans alarak bir takvim oluşturabilirdi. Kadınlarda adet döngüsü “ay” yerine geçebilir, açlık döngüsü günün bölünmesini sağlayabilirdi. Hamilelik süresi ise yaklaşık “bir yıl” ölçütü olarak kullanılabilirdi. Böylece biyolojik bir takvim toplumsal standart haline gelebilirdi.
Teknolojinin Katkısı: Kum Saati ve Yerçekimi Saatleri
İlerleyen dönemlerde kum saati veya su saati gibi araçlar geliştirilerek biyolojik döngüler daha kesin şekilde ölçülebilirdi. Yerçekimi sabit kabul edilerek su ya da kumun akış süresi standart zaman ölçümü haline gelebilirdi.
Gökyüzündeki yıldızların yalpaları veya bir pulsarın düzenli ışık sinyalleri zaman ölçümünde kullanılabilirdi. Hatta günlük yaşamda “ekmeğin küflenme süresi” gibi pratik ölçümler bile halk arasında zaman birimi olarak yerleşebilirdi.
Fiziksel Perspektif: Zaman ve Entropi
Fizikçiler zaman kavramını yalnızca Dünya’nın dönüşüyle açıklamaz. Einstein’ın görelilik teorisine göre zaman, uzayla birlikte tek bir dokudur. Ayrıca entropi, yani düzensizliğin artışı, zamanın akışının temel belirleyicisidir. Bu nedenle Dünya dönmese bile hareket, enerji ve entropi sayesinde zaman ölçümü mümkün olurdu.
Gece ve Gündüz Olmayan Bir Dünyada Zaman
Dünya’nın dönmemesi durumunda bir yüzey sürekli gece, diğer yüzey sürekli gündüz yaşayacaktı. Bu da 24 saatlik gün kavramını anlamsız hale getirirdi. İnsanlık yeni bir ölçü birimi belirleyerek “1 gün = 10 saat” gibi farklı zaman ölçekleri geliştirebilirdi.