İnsan ilişkileri uzmanı Nalan Durmuş insan bedeninin olumsuz duyguları depolayarak bedeni biçimlendirdiğini anlatarak; “Çocukluğumuzdan itibaren yakın çevremizden ve ebeveynlerimizden öğrendiğimiz yönetilemeyen çatışmacı duygularımız, bedenimizde hasar, ruhumuzda da yaralar açar. Gündelik hayat içinde hissettiğimiz, hınç duygusu hesaplaşmaya, öfke duygusu kontrolsüzlüğe, en-dişe duygusu tedirginliğe, sinirlilik ise huysuzluğa evrilir. Yanlış anlamalar şiddet dilini ortaya çıkarabilir, sonrasında da maalesef ki abartılı bir şekilde davranışlarımıza yansır. Maalesef ki buna rağmen duygular hala önemsenmiyor” dedi.
Duyguların altıncı duyu olduğuna vurgu yapan Durmuş; “Eyleme dökülen olumsuz tutum ve davranışların kontrol edilemeyen duygulara yüklenerek yok sayıldığını gözlemledim. Tanış isimli kitabımda iletişimde ve ilişkilerimizde duyguları anlamaya yönelik aldığım eğitimlerle beraber yüksek lisans dönemimde edindiğim bilgileri yazdım. Çünkü duygularımızı altıncı duyumuz olarak görüyorum. Duygularımızı diğer beş duyumuzu yorumlamak, düzenlemek, yönlendirmek ve anlamlandırmak için kullanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Duygusal acıların zaman içerisinde insanların bedenlerinde gözlemlendiğine değinen Durmuş; “Fiziksel olarak sağlıklı görünüp, içten içe çürüyor olabilir miyiz? Duygusal acıların genelde; suçluluk, utanç, mahcubiyet, nefret, kıskançlık ve hayal kırıklığı gibi duygularla deneyimlenir. Hatta bazen kişiler ilgi ve sevgi görmek bununla beraber güven ortamında olduğunu hissetmek için hastaymış gibi davranabilir. Hatta bazen bu durum, kişinin bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Bazen yok saydığımız duygular zihnimizden bedenimize doğru sirayet eder. Bu süreci ise bilinçaltı tetikler. Çünkü zihnimiz bedenimizin mimarıdır” şeklinde konuştu.
Duyguları genel çerçevesiyle anlatan Nalan Durmuş; “Duyguları kabaca üçe ayırabiliriz, hüzün ve endişe veren duygular, sevinç veren duygular ve olumsuz duygular. İnat duygusunu örnek verelim; “İnat, iradenin eşekliğidir, der Cenap Şehabettin. İnat duygusu bazen insanların değişimden korkmasından kaynaklanabilir. İnatçı kişiler bir şey üzerindeki tutum veya konumunu değiştirmeyi tehdit olarak görebilir. Tabii ki her birimiz bir ölçüde inatçıyız. İnat duygusuna baktığımızda şunları görüyoruz; erken olumsuz deneyim, benliğin, yaşamın veya başkalarının doğası hakkında yanlış anlama, sürekli korku ve güvensizlik duygusu, kendini korumak için uyumsuz bir strateji. İnat, sahip olunan kişileri veya şeyleri kaybetmeye karşı gelişmiş bir tepki de olabilir. İlk kayıp, son derece ağrılıdır, bu nedenle başka bir kayıp daha yaşamamak adına kişi inat duygusu ile kendisini koruma altına aldığını düşünür” dedi.