Tom Ford’un modadan sinemaya geçişi artık geçici bir heves değil, ikinci bir kariyer planı.
Dünyanın yakından tanıdığı ikon isim, Anne Rice’ın “Cry to Heaven” romanını beyaz perdeye uyarlamaya hazırlanıyor.
Üstelik projeyi, yakın çalışma arkadaşı Francine Maisler, “destansı ve inanılmaz” bir film olarak tanımlıyor.
Moda dünyasının ikonu Ford, iki yıl önce verdiği bir röportajda “Hayatımın önümüzdeki 20 yılını film çekerek geçirmek istiyorum” demişti ve belli ki bu sözünü tutuyor.
Bir Moda İkonundan Sinemanın Şairine
Tom Ford, 2009 yapımı “Tek Başına Bir Adam” (A Single Man) ile duygusal derinliği ve görsel mükemmeliyeti nasıl birleştirebileceğini kanıtlamıştı.
2016’da gelen “Gece Hayvanları” (Nocturnal Animals) ise onun aynı zamanda acımasız bir hikaye anlatıcısı olduğunu gösterdi.
Şimdi üçüncü filmiyle, sinemadaki varlığını kalıcı hale getirmek istiyor.
Çalışma arkadaşı Maisler’in sözleri, Ford’un bu sefer çok daha büyük düşündüğünü gösteriyor.
Proje “destansı” kelimesiyle tanımlanıyorsa, Ford’un kadrajında yalnız insan hikayeleri değil, tarihsel ihtişam da yer bulacak demektir.
18. Yüzyılın Venedik’inde Bir Tutku Hikayesi
“Cry to Heaven”, Anne Rice’ın dramatik romanından uyarlanıyor. Hikaye, 18. yüzyıl Venedik’inde, sesiyle kaderi arasında sıkışan bir şarkıcının dünyasına odaklanıyor.
Ford’un elinde ise bu öykü, yalnızca dönemin lüksünü değil, trajediyi anlatan bir sinema şölenine de dönüşebilir.
Eğer kaynak materyale sadık kalınırsa, film müzikle dolu duygusal bir portre çizecek. Ancak Ford’un detay takıntısı düşünüldüğünde, seyirciyi büyüleyecek görsel zarafeti de şimdiden garanti edebiliriz.
Sonuç Olarak
Tom Ford, uzun bir aradan sonra yeniden kamera arkasına geçtiğinde, moda dünyasındaki kusursuzluk anlayışını sinemada duygusal bir yoğunlukla birleştirmeyi hedefliyor.
Modadan gelen bir estetikçinin, insan ruhunun karmaşasını anlatmaya soyunması ise sinema için büyük bir kazanç.





