Yaşlılık, hayatın doğal bir parçası olup, insanların fizyolojik ve psikolojik birçok ilginç değişimle karşılaştığı bir süreçtir. Bu dönemde zaman algısındaki değişimler de dikkat çekicidir. Yaşlılık döneminde zamanın daha hızlı geçtiği hissi sıkça yaşanır. Örneğin, bir hafta öncesi küçük bir çocuk için uzak bir geçmişken, yaşlı bir insan için sanki "daha dün" gibi algılanır. Ancak, neden yaşlandıkça zamanın daha hızlı geçtiği konusu merak uyandırır. Bu sorunun yanıtını birlikte arayalım...

Pygmalion Etkisi: Beklentiler Nasıl Gerçekleşir? Pygmalion Etkisi: Beklentiler Nasıl Gerçekleşir?

Geçmişe bakmak, zamanın daha hızlı geçtiği algısı yaratır.

Bu nedenle bakılan geçmiş ne kadar uzaksa zaman da o kadar hızlı geçiyormuş gibi hissedilir. Örneğin 80 yaşındaki bir kişi ile 8 yaşındaki bir çocuk, geçirdikleri bir yılı düşündüğünde, 8 yaşındaki çocuk geçirdiği yılı çok uzun zaman önce olarak hatırlar. Ancak 80 yaşındaki bir kişi için bir yıl, göz açıp kapayıncaya kadar geçmiştir.

Bilim insanlarına göre, bu ilginç durumun ortaya çıkmasında en önemli etkenlerden biri geçmiş yılların etkisidir. İnsan yaşamı ne kadar uzun olursa, yaşanan günler, haftalar, aylar ve yıllar birbirine benzeyecek ve bir süre sonra her gün birbirinin aynısı gibi görünecektir. Bu noktada insan beyni, benzer şekilde geçirilen günleri birleştirme eğilimine girer. Bu sebeple 80 yaşındaki bir insan, günleri ayırt etmekte zorlanabilir. Her gün benzer şeyleri yaşadığı hissine kapılabilir, çünkü insan zihninde zaman algısını değiştiren ve düzenleyen en önemli etkenler günlük olarak yapılan farklı aktiviteler, yaşanan farklı olaylar ve durumlardır.

Bilim insanlarına göre zaman algısında değişimlere neden olan bir diğer şey ise rutinler.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Duke Üniversitesinden Profesör Adrian Bejan, insan beyninin değişimleri kaydetmek için tasarlandığını ifade ediyor. Küçük çocuklar gün içerisinde sürekli yeni şeyler deneyimledikleri farklı aktiviteler yaparlar. Bu nedenle küçük çocukların zaman algısı, “zamana pek çok şeyin sığdırılabildiği” düşüncesi üzerinden şekillenir. Buna bağlı olarak küçük çocuklar, bir yaşa kadar “zamanın yavaş geçtiği” algısıyla büyürler.

Elbette zamanın yavaş geçtiği algısı, yetişkinlik ve hatta yaşlılık döneminde de görülebilir. Ancak bunun için kişinin yaşamında sıklıkla yeni durumlarla karşılaşması ve yaşamına yeni rutinler eklemesi gerekiyor. Yani kısaca, bir insanın zaman algısı yaşamındaki yeni olaylara, yeni durumlara ve yeni rutinlere göre şekilleniyor.

Kişinin fizyolojik durumu da zaman algısı üzerinde oldukça etkili.

Gençlik dönemlerinde, insan beyni yaşlılık dönemine göre daha fazla bilgi kaydeder. Beyindeki bu bilgi yoğunluğu, zamanın daha uzun algılanmasına neden olur. Dolayısıyla, gençlik döneminde yaşanan günler, haftalar, aylar ve yıllar daha uzun gibi hissedilir. Bu durum, yaşlılık dönemine kıyasla zamanın daha yavaş ilerlediği anlamına gelir.

Bununla birlikte yetişkinlik ve yaşlılık döneminde bilişsel faaliyetlerin kapasitesinde ve niteliğinde kayda değer bir değişim meydana geliyor. Beynimiz, gençlik yıllarındakinin aksine, gündelik yaşama dair çok daha az sayıda veri depolayabiliyor. Bunun sonucunda ise zaman algımız ciddi şekilde değişiyor. Günler, haftalar, aylar ve yıllar kısalıyor, zaman çok daha hızlı bir şekilde akıyor.

Pek çok yaşlı, zamanın hızla geçip gitmesinden şikâyetçi ancak “zamanı yavaşlatmanın” bazı yolları var.

Bilim insanları yaşlılık döneminde zamanın çok hızlı geçtiği algısından kurtulabilmek için yeni şeyler deneyimlemek gerektiğini ifade ediyor. Örneğin daha önce hiç görülmemiş yerlere seyahat etmek, yeni hobiler edinmek veya yeni bir kursa yazılmak gibi. Çünkü zamanı yavaşlatmanın yolu, temelde yaşama çeşitlilik katmaktan geçiyor.

Muhabir: Ebrar Çelik