Osmanlı döneminden kalma gizli geçitler, Roma’ya kadar uzandığı düşünülen taş tonozlu su yolları ve farklı seviyelerde inşa edilmiş yer altı odaları; bugün Ankara’nın en yoğun insan trafiğinin yaşandığı semtlerin hemen altında bulunuyor. Bazı yapılar, arkeologların kayıt altına aldığı halde henüz tam anlamıyla incelenmemiş durumda. Şehrin en eski katmanları, modern yaşamın hemen altına gizlenmiş bir geçmiş sunuyor.
Ulus ve Ankara Kalesi çevresinde gizli kalan bir tarih yatıyor
Ankara Kalesi, yalnızca mimari bir yapı değil, aynı zamanda Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşıyan çok katmanlı bir arkeolojik alan olarak biliniyor. Kaleye çıkan surların çevresindeki bazı yapılarda, yer altına açılan tünel girişlerine rastlanmış durumda. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün arşivlerinde yer alan bazı eski planlarda, sur içindeki bazı noktaların yer altı geçiş yollarıyla birbirine bağlı olduğu görülüyor.
Ulus Meydanı’na yakın konumda bulunan bazı Osmanlı yapılarının bodrum katlarında, farklı yönlere uzanan taş örme koridorlar bulunuyor. Bu geçitlerin, hem su taşımak hem de dönemler arası lojistik bağlantı kurmak amacıyla inşa edildiği düşünülüyor. Roma dönemine ait olduğu değerlendirilen bazı sarnıçlar ise arkeolojik olarak tanımlanmış, ancak koruma altına alınarak ziyaretçilere açılmamış durumda. Söz konusu yapılar, yıllar içinde bazı yapılaşmalar nedeniyle toprak altında kalmış ya da işlevini yitirmiş alanların içinde yer alıyor.
Bazı sivil mimari yapılar restore edilirken karşılaşılan yer altı boşlukları, Ankara’nın alt katmanlarındaki geçmişin hâlâ tamamen aydınlatılamadığını ortaya koyuyor. Uzmanlar, Ankara'nın özellikle Altındağ bölgesinin altında çok katmanlı bir yerleşim modelinin izlerinin bulunduğunu belirtiyor. Ancak bu alanların çoğu henüz detaylı bilimsel kazılardan geçmemiş durumda.
Yer altındaki yapılar arkeolojik inceleme bekliyor
Ankara’nın merkezinde yer alan bu tarihi yapıların bir bölümü, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tescil listelerinde yer alıyor. Ancak yapıların çoğunun, modern yaşamın gereklilikleri nedeniyle erişime kapalı olduğu ya da fiziki olarak korunamadığı görülüyor. Ankara’daki birçok eski kamu binasının altında ya da yakın çevresinde bu tür yer altı boşluklarına rastlandığına dair raporlar mevcut.
Özellikle Roma dönemine ait olduğu düşünülen su sarnıçları, geniş taş duvarlarla örülmüş, kubbe benzeri üst yapılarla kapatılmış ve farklı noktalardan hava delikleriyle desteklenmiş durumda. Bu yapılar, o dönemlerde hem içme suyu hem de yağmur suyu toplama amacıyla kullanılıyordu. Bugün ise bazıları beton zemin altında, bazıları ise restorasyon süreci tamamlanmamış yapılar içinde sessizce varlığını sürdürüyor.
Arkeoloji alanında çalışan uzmanlar, bu alanların yalnızca tarihsel önem taşıdığını değil, aynı zamanda Ankara’nın şehir planlamasında göz önünde bulundurulması gereken stratejik yapılar olduğunu vurguluyor. Çünkü yer altındaki yapılar, modern binalar için hem zemin etüdü hem de koruma planları açısından önemli bir faktör oluşturuyor. Yapılan bazı jeoradar taramaları ve sondaj çalışmaları, özellikle Ankara Kalesi ile Roma Tiyatrosu çevresinde yer altı bağlantılarının varlığını teyit ediyor.
Yer altındaki bu tarihi dokunun büyük bölümü, mevcut yapıların altında kaldığı için henüz ziyaretçi erişimine açık değil. Ancak çeşitli bilimsel çalışmalarda yer alan çizimler, bu geçitlerin çok yönlü kullanıldığını ve dönemler arası süreklilik taşıdığını gösteriyor. Arkeolojik veriler ışığında değerlendirildiğinde, Ankara'nın altındaki bu ikinci şehir, hâlâ keşfedilmeyi bekleyen katmanlarla varlığını sürdürüyor.