1994 yılında TRT’nin açmış olduğu Türk Halk Müziği Gençlik Korosu sınavına girerek meslek hayatına başlayan, şu anda kariyerini TRT sanatçısı olarak sürdürmeye ve müzik hayatında aktif olarak çalışmaya devam eden Selma Geçer ile Türk Halk Müziği ve sanatı üzerine konuştuk.
Kendinizi kısaca tanıtarak mesleğe başlama öykünüzden bahsedebilir misiniz?
Merhaba, ben Selma Geçer. 1975 yılında Ankara’da dünyaya geldim ancak Kars kökenliyiz. Çocukluk dönemlerimden itibaren türkü söyleme konusunda çok hevesim vardı. Ailemdeki hemen hemen herkes müzikle ilgilenir. Okula başlamadan önce, mahallede arkadaşlarımla oyun oynarken kendimizce konser inşa ederdik. Bilet keserdik ve ben hep türkü söylerdim. Ardından ilkokul dönemlerinde korolara çıkmaya başladım. Her insanın dünyaya gelişinde bir amaç olduğunu düşünüyorum, benim amacım da sanatçı olmakmış ve şükrediyorum ki Allah bana bunu hissettirdi. Lise dönemlerine geldiğimde ise babamın mesleğinden etkilenerek askeri okullara girmeyi çok istedim ancak lise diploma derecem bu anlamda yetersiz kalınca vazgeçmek zorunda kaldım. Bir gün Ankara Radyosu’nun önünden geçerken gençlik koro sınavının olduğu bir ilan gördüm ve sınava girdim. Sınavı kazandım ve benim için uzun bir süreç başladı. 1999 yılında TRT Ankara Radyosu, Yurttan Sesler Korosu’nda sözleşmeli sanatçı olarak göreve başladım. 2015 yılında da kadrolu sanatçı o
larak Yurttan Sesler Korosu’na geçiş yaptım.
Ailenizin müzikle ilgilenmesi sizi etkiledi mi?
Babam asker emeklisidir. Ancak bunun yanı sıra hem halk ozanı hem de nefesli aletler ve saz çalar. Çok yönlü bir adamdır, kalemi ve kâğıdını yanından ayırmadan her an bir şeyler yazar. Daha sonra abim henüz çocukken babam ile müzik anlamında çalışmaya başlamış. Ardından ben ve diğer kardeşim de aynı biçimde babamdan ve abimden etkilenerek müziği hayatımıza aldık. Genel olarak bir evde müzik olduğu zaman kesinlikle size de bulaştığını ve başka bir iş yapılamayacağını söyleyebilirim. Dolayısıyla müzikten etkilenmemek neredeyse imkânsız bir durum.
Kars yöresi âşık geleneği ile biliniyor. Peki, yörenizin sizin müzik hayatınıza etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Kars, ozanlar diyarıdır. Küçüklük dönemlerimden itibaren evde Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Sabri Şimşekoğlu, Mürsel Sinan gibi birçok halk ozanının kasetleri dinlenirdi. Babamlar dinlerken ister istemez bizim de bilinçaltımıza yerleşirdi. Ben bunun bir şans olduğunu düşünüyorum çünkü hem kültürel anlamda hem de profesyonel iş anlamında bana olumlu katkıları oldu.
Sanat anlamında kendi döneminiz ile şimdiki dönem arasında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?
Günümüzde teknolojik gelişmelerin hayatımızı kolaylaştırıyor olmasına karşın, bizleri tembelliğe ittiğini söyleyebilirim. Bunu yalnızca sanat anlamında değil, hayatın her bir bölümünde görmek mümkün. Bizim çıktığımız dönem hem büyüklere saygı anlamında hem de çalışma anlamında çok daha farklı bir dönemdi. Bununla birlikte günümüzde tüketim kültürünün yaşamın her alanına sahip olduğunu görüyoruz. Özellikle sosyal medya ile kendilerini tanıtan sanatçılar çok kısa bir süre içerisinde tanınıp tüketilebiliyor.
Sanatınızı icra ederken nelerden ilham alırsınız?
İşimi çok severek yapıyorum. İlham kaynağımın ailem olduğunu söyleyebilirim. Annem benim sanatçı olmamı ve mesleğime tutunmamı çok istiyordu. Hatta bu onun bir vasiyetidir. Babam ve kardeşlerim de her anlamda bana destek olmaya devam ettiler. Dolayısıyla güven duygusunu en derinden hissettiğim ailem benim için sanatımda ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Sizce sanatçının topluma karşı sorumluluğu nedir?
Türk Halk Müziği okuyan sanatçıların bu anlamda işi çok zor. Her anlamda topluma örnek teşkil olması gerekir. Sanatçının ayrıştırıcı değil, konuşmasıyla, davranışıyla, giyimiyle, sosyal medyayı kullanma biçimi gibi birçok faktörde birleştirici olması bu anlamda önemlidir.
Genç meslektaşlarınıza neler önerirsiniz?
Bu sektörde büyüğe saygı çok önemlidir. Hem anne babaya saygı hem de meslek büyüklerine yönelik saygı dikkat edilmesi gereken bir husustur. Çünkü anne babaya saygı da muhakkak mesleğe etki etmektedir. Bizim Emel Taşçıoğlu, Gülşen Kutlu gibi ustalarımız vardı ve onlardan bir şeyler öğrenebilmek ve örnek alabilmek için hiç yanlarından ayrılmazdık. Şuan onlarla aramda bir samimiyet olmasına karşın onları hep büyüğüm olarak görmeye devam eder ve asla saygımı aşmam. Büyüğe saygı gösterildiği takdirde meslek anlamında da yol açılır diye düşünüyorum. Öte yandan mesleklerini gerçekten severek çalışmaya ve azimli olmaya gayret göstersinler. Bu şartlar sağlandığı durumda başarısız olunması neredeyse olanaksızdır.
TRT sanatçısı olmanın size yüklediği sorumluluk nedir?
TRT sanatçısı olmak, Muzaffer Sarısözen’in kurmuş olduğu Yurttan Sesler Topluluğu’nun bize emanetlerine yani notalarına, türkülerine sahip çıkıp onları bizden sonra gelecek olan meslektaşlarımıza bozulmamış şekilde teslim etme görevini içeriyor. Bu doğrultuda da bu görevi üstlenebilecek sanatçılar seçiliyor. Almış olduğumuz kültürün yalın kalması gerekir ve bunun önemini vurgulamak istiyorum.
“TRT Sanatçıları Dijitalde de Olmalı”
TRT Sanatçılarının kendilerini temsil edebilmek ve tanıtabilmek amacıyla dijital ortamda bulunması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü artık tamamen dijital dönüşümün belirleyici olduğu bir dönemdeyiz. Bu anlamda da türkülerin doğru temsil edilmesi maksadıyla TRT sanatçılarının kendilerini her alanda göstermesi gerektiğinin önemli olduğu kanısındayım.