Çerkes kökenli olan Yakub Cemil, Osmanlı subayı olarak önemli bir rol oynadı ve İttihat ve Terakki'nin fedailerinden biri olarak tanındı.

Ailesi tütün ticareti ve kaçakçılıkla uğraşan bir tacir olan babası Ahmed Bey ve annesi Nazik Hanım'dı.

Harp Okulu'ndan teğmen rütbesiyle mezun olduktan sonra Manastır'da 6. Nizamiye Piyade Tümeni'nde Enver Paşa'nın emrinde görev aldı.

İlk yıllarında Balkanlar'da çeşitli görevlerde bulunan Yakub Cemil, Balkan Savaşları sırasında 4000 cezaevi mahkûmundan oluşan gerilla ordusuna liderlik etti.

Osmanlı ordusunun Balkanlar'da yenilgisi sonrasında çeşitli mücadelelere katıldı.

Trablusgarp'ta İtalyan işgali altındaki son Osmanlı toprağı olan Trablusgarp'ı kurtarma çabalarında da Enver Paşa'nın emrinde yer aldı.

1914'te Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurulmasıyla doğu cephesinde görevlendirilen Yakub Cemil, Ermeni tehciri sürecinde önemli rol oynadı.

(Enver Paşa)

Ancak İstanbul'a dönüşünde, İttihat ve Terakki yönetimiyle anlaşmazlıklar yaşadı ve hükümeti devirme planları yaptığı iddiasıyla tutuklandı.

11 Eylül 1916'da kurşuna dizilerek idam edildi.

Yakup Cemil'in hayatı, siyasi entrikalar, çatışmalar ve dönemin karmaşık olaylarına tanıklık etmiş bir Osmanlı subayının trajik öyküsüdür.

İdamı ve idam sonrası efsaneleri, onun yaşamının ardında bıraktığı izleri ve dönemin siyasi atmosferini yansıtmaktadır.

İdamında vücuduna 14 mermi saplanmasına rağmen yarım saat boyunca can vermediği söylenir.

Atatürk, Trablusgarp'ta yaşanan olay yüzünden, çok sevdiği Yakup Cemil'e çok kızmıştır. Onun hakkında şu sözü sarf ettiği söylenir:

"Eğer bir gün bir ihtilal yaparsam yanıma alacağım ilk adam Yakub Cemil'dir. İhtilalden sonra ilk asacağım kişi de yine Yakub Cemil'dir." dediği iddia edilmektedir.