Günlük yaşamda sıkça duyduğumuz “Biri beni izliyor gibi hissediyorum” cümlesi, yalnızca korku filmlerine özgü bir klişe değildir. Aslında bu his, insan beynindeki karmaşık bir sinir ağı sayesinde oluşan ve bakış algılama olarak bilinen biyolojik bir olgudur.
Bakış Algısının Bilimsel Temeli Neye Dayanır?
İnsanlar, çevrelerinde birinin kendilerine baktığını fark etme konusunda son derece yeteneklidir. Bu algı, büyük oranda çevresel görüş alanımızda işler. Ancak bakış açısı yalnızca birkaç derece değiştiğinde bu his hızla kaybolur. Araştırmalar, beynin yaklaşık 10 bölgesinin görme ile ilişkili olduğunu, ancak bakış algısının nasıl çalıştığının hâlâ tam olarak anlaşılamadığını gösteriyor.
Bilim insanları, makak maymunlarında bakış algısına özel çalışan bir nöron grubu keşfetti. Bu durum, benzer bir mekanizmanın insan beyninde de bulunabileceğini düşündürüyor.
İnsan Gözlerinin Evrimsel Avantajı
İnsan gözleri, hayvanlar âlemindeki diğer gözlerden farklıdır. Sklera adı verilen göz bebeği çevresindeki beyaz kısım oldukça belirgindir. Bu sayede, birinin hangi yöne baktığını anlamak kolaylaşır. Uzmanlara göre, bu özellik evrimsel işbirliği avantajı sağladı. İnsanlar sosyal varlıklar olduğu için başkalarının bakış yönünü anlamak hem grup içinde işbirliğini artırdı hem de olası tehditlerden korunmaya yardımcı oldu.
İlginç bir şekilde, beynimiz bazen gerçekte kimse bize bakmıyorken bile bakış algısı sinyali gönderebilir. Bu nedenle, sebepsiz yere izleniyormuş gibi hissettiğinizde, bunu beyninizin aşırı hassas algı mekanizmasına bağlayabilirsiniz.
Propriosepsiyon: Görmeden Kendini Bilme Yetisi Nedir?
İnsanların yalnızca beş duyusu olduğu düşünülse de gerçekte çok daha fazla duyumuz vardır. Bunlardan biri propriosepsiyon olarak bilinir. Bu duyu, beynin vücudumuzun uzaydaki konumunu anlamasına yardımcı olur.
Propriosepsiyon, iskelet kasları ve tendonlarda bulunan Piezo2 reseptörleri sayesinde çalışır. Bu reseptörler, mekanik hareketin sinir sistemine iletilmesini sağlar ve beynimize mekânsal farkındalık hissi verir.
Bu sayede, zifiri karanlık bir odada yürüyebilir, göremeseniz bile burnunuza dokunabilir ya da tek ayak üzerinde dengede durabilirsiniz. Ancak bu reseptörler olmadığında, kişi kendi vücudunun konumunu algılamakta zorlanır. 2019’da yapılan bir röportajda, bu duyusu olmayan bir kişi, karanlıkta yön bulma deneyimini “Gözleriniz bağlıyken birkaç kez çevrilip sonra yönünüzü bulmaya çalışmak” şeklinde tanımlamıştır.