Tuvallere yerleştirilmiş pencereler yalnızca ışığın yönünü belirlemez, kendi hikayelerini de taşır. Sanat tarihinde ressamlar, pencereyi kimi zaman bir umut, kimi zaman esaret ve zaman zaman ise sessiz bir bekleyişi anlatmak için yerleştirmiştir.
Tuvaldeki pencereler sanatseverleri fark ettirmeden tablonun içine çeker ve kendi perspektifine dahil ediyor.
Amerikan Gotik – Grant Wood (1930)

Grant Wood'un Amerikan Gotik tablosunde yer alan kemerli percere, resmin en sessiz ama en rahatsız edici ögelerinden biri olarak yorumlanıyor.
Tablonun ön tarafında duran iki figürün donuk bakışları arasında kalan bu pencere yalnızca mimari bir detay değil, izleyicinin dikkatini istenilen noktaya çekmek için yerleştirilmiş planlı bir ayrıntıdır.
Amerikan Gotik tablosu hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için buraya tıklayınız.
Penceredeki Kadın – Caspar David Friedrich (1822)

Caspar David Friedrich'in Penceredeki Kadın adlı eserinde yer alan pencere, iç mekan ve dış mekan arasındaki mesafeyi sembolize eder.
Ressam, Dresden’deki stüdyosunda eşini bize dönük değil, pencereye dönük olarak resmetmiştir. Kadın sırtını izleyiciye döner, sanki kendi portresinde bile görünmek istemez.
Arles’daki Yatak Odası – Vincent van Gogh (1888)

Van Gogh’un Arles’daki Yatak Odası, sanat tarihinin en tanınan iç mekanlarından biridir.
Sarı mobilyalar ilk anda göze çarpar, ancak resmin ruhunu belirleyen unsurlardan biri pencereden süzülen ışıktır.
Soldaki kapı Gauguin’in odasına açılırken, pencereden gelen yeşil tonlar tüm kompozisyonu etkiler. Bu pencere Van Gogh’un ruh halini, dinginlik arayışını taşır.
Arles’daki Yatak Odası tablosu hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için buraya tıklayınız.
Açık Pencereden Mektup Okuyan Kız – Johannes Vermeer (1659)

Vermeer’in Açık Pencereden Mektup Okuyan Kız tablosu, sessiz bir özlem sahnesidir. Pencereden giren ışık, genç kadının mektubu okumasını sağlar. Tabloda yer alan mektup uzakta olan bir sevgiliden gelmiştir ve yatak üzerindeki devrilen meyvelerin bastırılamayan özlemi simgeler.




