Sibel BAY'ın 21 Kasım 2023 tarihli yazısı: Şiddete Karşı Hissizleşiyor muyuz?
Son haftalarda manşetlere bir dizi rahatsız edici haber hâkim oldu, olmaya da devam ediyor. Yakın zamanda başlayan savaşın yıkıcı görüntüleri, kadın cinayetleri, hayvanlara yönelik şiddet, küçük bir tartışma ile başlayan ancak artan şiddetle gerçekleşen cinayetler gibi pek çok olay özneleri değişse dahi gerçekleşmeye devam ediyor.
Anlık haber güncellemelerinin olduğu bir çağda yaşadığımız, şiddet yayınları sadece sık sık olmuyor, aynı zamanda tanıkların paylaştığı video ve fotoğraflar aracılığıyla bu olaylara sanal olarak ön sıralardan yer veriliyor.
Sosyal medyanın, görünüşte dokunulmazlığın damgasını vurduğu bir dönemde küresel haberlere kolay erişimi kolaylaştırmasıyla birleştiğinde sonuç, her gün maruz kaldığımız üzücü medya içeriğinde önemli bir artış oldu. Bu ise sürekli bombardımanın kolektif refahımızı ve uzun vadeli zihinsel sağlığımızı nasıl etkileyebileceğini düşünmeye değer bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Bireyler genellikle zor durumları anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak için haberlere başvururlar. Ancak araştırmalar, rahatsız edici güncellemelere sürekli erişimin kolayca zararlı bir döngü yaratabileceğini gösteriyor:
Haberleri okumak kişinin kaygısını artırabilmekte ve bu da konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olma dürtüsünü körükleyebilmektedir. Daha önce benzer travmatik deneyimler yaşamış olanlar için, konuyla ilgili medyada sürekli yer almak, geçmişe dönüşler ve kabuslar gibi travma sonrası stres bozukluğuna benzer semptomları tetikleyebilir.
Bazı bireyler yoğun tepkiler verirken, bazıları ise duygularını tamamen bastırarak bu durumla başa çıkıyor ve mağdurlarla empati kurma becerilerini tehlikeye atıyor. Bir davranış terapisi biçimi olan sistematik duyarsızlaştırma, insanları korku azalıncaya kadar yavaş yavaş uyarana maruz bırakarak zayıflatıcı fobilerin üstesinden gelmelerine yardımcı olur. Çeşitli araştırmalar, ister suçla ilgili haberler ister filmlerde, şovlarda ve video oyunlarında sansasyonel sahneler olsun, şiddet içeren medya tüketiminin yüksek olması nedeniyle bireylerin bilmeden şiddete karşı aynı düzeyde duyarsızlaşma yaşayabileceğini göstermektedir.
Tehlike, yalnızca başkalarının acılarına karşı duyarsızlaşmada değil, aynı zamanda bireylerin gerçek hayatta şiddet içeren sahneleri canlandırmasına yol açabilecek daha saldırgan davranışları nasıl teşvik edebileceğinde de yatmaktadır.
Bu durum Michael Haneke’nin 1992 yapımı olan Benny’nin Videosu filminde şiddete karşı duyarsızlaşan bir çocuğun, medyayı olumsuz bir amaç doğrultusunda kullanması ile neler yapabileceği gözler önüne konulmaktadır. Bu durumu biraz daha somutlaştırmamız gerekirse, örneğin ateşli silahların kullanıldığı toplu silahlı saldırılarla ilgili haberlerin yayınlanması, gelecekte benzer suçların meydana gelmesini artıracak gibi görünmektedir. Amerikan Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Akademisi, medyada gerçekçi ve cezasız şiddete maruz kalan çocukların gördüklerini taklit etme ve şiddeti sorunları çözmenin kabul edilebilir bir yolu olarak görme olasılıklarının daha yüksek olduğunu bulmuştur.
Sosyal medyada rahatsız edici videolarla karşılaşma ihtimali her zaman mevcut ancak şiddet içeren bir suç trend konu haline geldiğinde risk daha da artıyor. Bu tür içeriğin hızlı canlılığı göz önüne alındığında, çevrimiçi platformlar genellikle etkili içerik denetleme politikalarını uygulama konusunda zorluk çekiyor ve kullanıcıları rahatsız edici sahnelerle karşılaşmaya karşı savunmasız bırakıyor.
Medya kuruluşları, şiddet içeren olayların ardından kasıtsız olarak yayılan sıkıntının azaltılmasında önemli bir sorumluluğa sahiptir. Grafik ayrıntılar yerine bilgilendirici içeriği öne çıkaran daha dengeli bir haber seçmek, travmatik olaylara maruz kalmanın etkisini azaltmaya yardımcı olabilir. Ancak bu aynı zamanda akıllı telefon ve internet bağlantısı olan herkesin haberi verebileceği ve sosyal medya kullanıcılarının sorumlu raporlama ve yeniden yayınlama konusunda eşit sorumluluğu paylaştığı bir dönemdir.
Giderek şiddet içeren medyayla dolup taşan bir kültürde çözüm, hem haberlerin aktarılma biçiminde hem de izleyiciler olarak bizlerin onunla etkileşim kurma biçimimizde ölçülü olmakta yatıyor.