Sedat SADİOĞLU'nun 4 Mayıs 2025 tarihli köşe yazısı: HAYATIN BOYUTLARI-6/1:  Sistem ve Değişimler Üzerine

Sistem

‘Sistem’ kavramı, bundan yaklaşık 50 sene önce, kalite kavramının öneminin anlaşılmasıyla beraber popüler olmuştur. Herşey için, var olan bir sistemden bahsedilebilir. Burada önemli olan bahsedilen sistemin, insanlar ve otoriteler tarafından ‘geçerli’ kabul edilmesidir. Şimdi konunun başka bir boyutundan bahsedeceğiz. Eğer bir ortada bir sistemsizlik varsa, ortama kim(ler) yada neler hakim olur? Konuya teknik açıdan bakarsak ‘başarısızlıklar’, sosyal açıdan bakarsak ise, ‘kahramanlıklar’ ortaya çıkacaktır. ‘Sistemsizlik bazen gereksiz kahramanları ortaya çıkartır’ bile diyebiliriz. İnsanoğlu yapısı itibariyle mücadeleci ve hırslıdır. Makam, mevki, lüks, para, mülk, şan, popülarite gibi düşkünlükler, ister istemez insanı rekabetçi ve mücadeleci yapar. Ne yazık ki! bu tür rekabetlerde her türlü yolun mubah olduğu sanılır. Veya böyle düşünenler vardır.

Doğru olan; geçerli, mantıklı ve kabul edilir bir sistemin varlığıdır. Toplumlar sağlam sistemlerle yönetilirler veya yönetilmeye çalışılırlar. Bir Hint atasözünde, ‘adalet ile kahramanlık arasında bağlantı vardır’ denilmektedir. Adalet yerine getirilirse, kahramanlıklara gerek kalmaz. Ancak asıl o zaman gerçek kahramanlar ortaya çıkacaktır...

Toplumsal Algılar

Bireyin içinde yer aldığı toplumun etkisiyle; kişi, nesne yada durumları algılayıp (değerlendirip) tutumlar oluşturmasına ‘toplumsal (sosyal) algı’ denir. Buna, anlaşılır olması açısından güncel bir örnek verelim;

Bir genç, sempati duyduğu bir futbol takımı yada bir siyasi partiyle ilgili tutumunu, çoğunlukla ailesinin etkisiyle oluşturabilir. Bunun muhtemel nedenleri ise şunlardır:

  • Aile büyüğüne olan mutlak güven
  • Aile büyüğünün her şeyi doğru bildiği inanışı
  • Aile büyüğünün kararlı tutumları
  • Aile büyüğünün teşvik eden davranışları
  • Gencin kendisini, ailesinin uzantısı gibi görmesi, vb.

Görüldüğü gibi, hem ailenin hem de gencin doğruları olduğu gibi bilmeden veya bilerek yaptığı hataları da vardır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz;

“İnsanlar ve olaylar hakkındaki önyargılarımız, bilgilerimiz, algılarımız ve yorumlarımız davranışlarımızı etkiler…” (Sedat Sadioğlu)

Önyargı

Önyargı, ‘Bir kişiye veya gruba yönelik olumsuz duygu, davranış ve düşüncelerimizdir.’

Örneğin, (söz gelimi!) ‘Kayserililer cimridir’ ifadesi bir önyargıdır. Ancak bu ifadeyi bütün Kayserililer için kullanan ve bunun doğru olduğuna inanan insanlar vardır. Bu durumun yanı sıra insanları sınıflandırdığımız önyargılarımız da vardır. Belki bir kısmını elimizde olmadan yaparız. Ancak bile bile yaptıklarımız da vardır. Örneğin takım tutmak gibi. Galatasaraylılar, Fenerbahçeliler veya Beşiktaşlılar, kendi takımlarının dışında kalanlara karşı bir önyargı geliştirler. Çünkü onlar kendi gruplarının dışındadır, kendilerinden farklıdır. O gruplarla aralarındaki çoğu benzerlikleri göz ardı ederler ve sadece farklılıkları görürler. Oysa kendi grupları içinde sadece benzerliklere odaklanırlar. Önyargı, aşağıdaki muhtemel tehlikeleri ortaya çıkartır. Bu tehlikelere ve tuzaklara düşmemek için çok dikkatli olunmalıdır. İşte, önyargılarımızı kırmamız için dikkat etmemiz gereken bazı hususlar şunlar olacaktır;

  • Eşit ve adil davranmak,
  • Hor görmemek,
  • Yok saymamak,
  • Küçük görmemek,
  • Ayrımcılık yapmamak,
  • Dışlamamak,
  • Kötü davranmamak,
  • Hakaret etmemek,
  • Saygı duymak,
  • Sevmeye çalışmak ve
  • Hoşgörülü olmak…

Değişim

Yaşamın çekilebilir olabilmesi için bazı kalıcı veya geçici değişimlere ihtiyaç vardır ve bunlara bazen ‘acil’ ihtiyaç da duyarız. Kişi aşağıdaki sırayı izleyerek, ya değişimi farkında olmadan yaşar yada sonradan değişimleri tercih edebilir. Aşağıda izlenecek yollar, deneyimlerin ve uzun süren bilimsel çalışmaların sonucunda yazılmıştır.

1.Adım: Kendini değiştirmektir. Burada da iki alt-adımdan bahsetmek gerekir; Birincisi; Kalıcı değişim; Kalıtımlarla gelen özelliklerdir. Yani halk dilinde ‘huy’ denen bu özellikler, ne yazık ki pek değişmemektedir. İkincisi; Süreli değişimdir. Bu da davranışlarda meydana gelen değişimlerdir. Çoğu ‘olumlu yönde’ değiştirilebilir. Bu değişimler;

  • Ailede,
  • Okul yıllarında,
  • Çevre etkileşiminde,
  • Arkadaş ortamında ve
  • İş yaşamında mümkün olabilir.

2.Adım: Yakın çevreyi (aile de dahil) değiştirmektir.

3.Adım: İşini veya iş ortamını değiştirmektir.

4.Adım: Bölgeyi (şehiri veya ülkeyi) değiştirmektir.

Bu adımların en zor olanı ise son adımdır. Sonuç olarak her bir adım niyet, özveri ve fedakârlık gerektirir…

‘Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir’ denir. Ancak bu felsefi bir yaklaşımdır. Şanlıurfa’da Göbeklitepe’de (yaklaşık 15.000 yıl önce) ilk yerleşmelerdeki insanlardan bu yana her şeyin değişim içinde olduğu ortaya çıkmıştır. Bu değişim, insanın gelişimi, insanoğlunun geliştirdikleri ve çevrenin gelişimiyle devam etmiştir. Günümüzde değişmeyen, sabit ve statik kalan şeyler ancak canlı olmayan maddeler için kullanılmaktadır. Ancak zihniyetler için de kullanıldığı görülmektedir. Elbette bu anlatım da felsefidir. Örneğin, altının çoğu, yeryüzünde veya yer altında saf olarak bulunur. Altın madeni (elementi) hiçbir şarttan etkilenmez. Kısacası özgün halini, yapısını, içeriğini ve rengini korur. O yüzden çok değerlidir.

Bazı yöntemler ve sistemler de hiç değişmez. Çünkü kullanılan yöntemler standart hale getirilmiştir ve başka yöntemler de aranmaz. Örneğin yer altından kömür çıkartma yöntemi. Bu yöntemde tüneller açmak ve kazarak kömür cevherini çıkartmak gerekmektedir. Bu işlemler yüz yıllardır bu şekilde yapılmaktadır. Belki değişebilecek olanlar, sadece çıkarım işlemlerinde insan yerine robotların kullanılması olabilir. Ancak kömür çıkartma yöntemi görünen o ki değişmeyecektir…

Toplum İçin ‘Sistem’

‘Sistem’ kısaca; ‘Bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni’ olarak açıklanabilir. ‘Toplum için sistem’ ise, ‘Kanunlar, kurallar ve yöntemler topluluğudur.’ Basit bir kural varsa sistem de vardır. Basit de olsa bir kuralın varlığı, yine bir yöntemin belirtisi ve göstergesi sayılabilir. En yararlı sistem, toplum için bir anlam ifade edendir.

İnsanın toplumsal bir varlık olduğunu biliyoruz. Toplumun en küçük elemanı olan insan, yine insanlarla beraber yaşamaya mecburdur ve muhtaçtır. Bu sadece fiziksel, ticari veya maddi ihtiyaçlardan dolayı değildir, insanca yaşaması için gereklidir. Tarih Öncesinde ve Tarih Devirlerinde, kendini diğer toplumlardan soyutlayan veya çok üstün gören ancak yok olan topluluk ve milletler olmuştur. Üstelik bu topluluklar zamanını ve kendilerini aşan bir performansla yol aldıkları halde, bu tutumları onların yok oluşlarını veya erimelerini engelleyememiştir. Tarihçiler bu toplulukların medeniyetleriyle ilgili antropolojik ve sosyolojik gelişimlerini incelediklerinde hayretler içinde kalmaktadırlar. Tarihte büyük uygarlıklar kurmuş devletlerin, bugün yaşamıyor olması belki bu sistemsizliğin bir sonucu olabilir. Göbeklitepe, Truva, Sümer, Babil, İnka, Maya, Aztek vb. medeniyetler bunlara birer örnektir...

İnsanın ve toplumun gelişmesini, çıkarlarını amaçlayan, geriye dönüp bakıldığında hatalarını tekrarlamayan ve ileri dönük program ve çalışmalar yapan bir düşünce asla yok olamaz. Bu düşünce de bizleri birlikte hareket etme noktasına getirir. Çünkü ortak fikirlere sahip çıkan insanlar oldukça, yine onların arkasında, destekleyen topluluklar hep olacaktır demektir.

Aşağıda, insanların zamanla (tarih boyunca) oluşturduğu temel sistemlerden bazıları verilmiştir;

  • Askerlik sistemi
  • Hukuk sistemi
  • Güvenlik (Savunma) sistemi
  • Siyasi sistem
  • Ticaret sistemi
  • Bankacılık sistemi
  • Sağlık sistemi
  • Kalite sistemi
  • Eğitim sistemi
  • Vergi sistemi
  • Haberleşme sistemi
  • Ulaşım sistemi

(Sedat Sadioğlu’nun, GİM Matbaası, 1999, ‘Kalitenin Boyutları’ kitabınından kısmen alıntı yapılmıştır)

(NOT: 6/1. bölümün sonu…)