R. Bülend KIRMACI'nın 26 Mart 2024 tarihli yazısı: Savurganlık Eken, Yoksulluk Biçer!
Savurganlık sadece ekteki imkanların hesapsızca harcanması değildir.
Asıl savurganlık zamanın israfıdır.
Hele ki yönetimde zamanın ruhuna uygun önlemler alınmaz ve özellikle akılcı yatırımlar yapılmazsa bu tüm halkın kaynaklarının heba edilmesi anlamına gelir...
Üretmeden tüketmek, satmadan satın almak, biriktirmeden harcamak, hele ki sonunu düşünmeden borçlanmak, bir büyük maliyetin ve bedelin kapısını açmaktır.
Bu yanılgıların bedelini ise halk öder!
Şu halimize bakınız:
Süte zam, ete zam, yumurtaya yağa zam.
Tüm bunlar dünyadaki durgunluk ile açıklanamaz.
Yetmiş yıldır işi yanlış tutuyoruz…
Üretimi bitirdiler, toprağı küstürdüler, halk eziliyor.
Özelleştirme, yolsuzluk, savurganlık…
Borçlanma, enflasyon, doğanın yıkımı…
Yazık Türkiye'me yazık…
Oysa...
Tarımıyla, traktörüyle, kendi gübresini, doğal şekerini kullanan,
boy boy fabrikalarını işleten, pamuğunu tezgahında, tekstilini atölyesinde üreten,
demiri döğen,
çeliğe çifte su veren,
Edirne'den Kars'a, önce kendine! yeten ve de Beyşehir'den Akdeniz'e ihracat yapan bir Türkiye gerek…
Evet ya yoksulluk, ya refah!
Ya planlı tutumlu tasarruflu bir anlayışın uzantısında yatırımlar ve bolluk ya borçlanma ve bağımlılık!
Hayat zaten bir tercih değil midir?