Furkan ERKAN’ın 5 Eylül 2023 tarihli yazısı: Bir Amatörün Gözünden: Formula 1
Ne yalan söyleyeyim çocukluğumdan itibaren çok uzun yıllara kadar spor müsabakalarının genelini izlemekten pek keyif almadım.
Ne UEFA kupaları kaldırıldı, ne smaçlar basıldı, ne son periyotta farklar ikiye katlandı ve ne penaltılarda kapatıldı açıklar o maçlarda…
Ama neredeyse hiçbirinde yoktum. İster milli duyguların tezahüratlara eşlik ettiği maçlar olsun isterse de aynı ülkenin takımlarının kıran kırana mücadele ettiği müsabakalar…
Yalnız bir tanesi vardı ki kendi ülkemin dahil olup olmadığına bakmaksızın beni biraz da olsa heyecanlandırıyordu.
Formula 1 yarışlarından bahsediyorum.
Yarışları izlerkenki o motorun sesi, pistlerin tekerlerle buluştuğu ilginç atmosfer, sürücülere aynı zamanda F1 pilotları da dendiği için sanki yatay zeminde uçakların zamana karşı birbirleriyle kapıştığı o adrenalin ve hız dolu dakikalar…
Evet bunları hissedebiliyordum ama hem çok sık takip edemediğimden hem de bazı terimlere hakim olamadığımdan F1 heyecanına amatör şekilde tanık olabiliyordum.
Hatırladığım ilk yarışlardan birinde İstanbul’da gerçekleşen Grand Prix kapsamında Michael Schumacher ve Fernando Alonso kıyasıya rekabet ediyorlardı.
Gerçekten kim birinci kim ikinci olacak, nefesleri tutarak izlediğiniz bir yarıştı.
Tabii yarış, NTV üzerinden yayınlandığı için çok fazla sayıda kişiye ulaşmakla kalmıyor aynı zamanda kameraların doğru yerleştirilmesi ve açıların zamanlaması, seyri çok daha zevkli hale getiriyordu.
Eh biraz da sinemaya olan profesyonel ilgimden ötürü izlediğim yarışı iyi yönetilmiş bir filme de benzettiğim için bendeki değeri daha da artıyordu.
Zaten uzun yıllar pek çok spor müsabakasının bana sıkıcı gelmesi ve ilgimi çekmemesinin esas sebebi de bu yaklaşımı henüz fark edememiş olmamdı.
Ama yine de bu iki ezeli rakibin yarışı bende öyle bir heyecan yaratmıştı ki artık izlediğim hiçbir yarış aynı tadı veremedi.
Bundan dolayı da uzun bir süre F1 yarışlarını takip edemedim. Çünkü sadece benim hevesimin ya da heyecanın dinmesi değil artık bu tür elit müsabakaları ulusal kanallar üzerinden de izleyemiyorduk.
Ne olduysa bu sene oldu. İnternet paketimi yenileme karşılığında bir dijital platforma 2-3 seneliğine abone olduk ve oradaki spor kanallarında Formula 1 heyecanına yeniden dahil oldum.
Açıkçası her maçı takip edemedim ama özellikle Belçika ve geçtiğimiz günlerde İtalya’da gerçekleşen yarışlar oldukça zevkliydi.
Yıllar geçtikçe yarışlardan aldığım zevkin artık farklı unsurlara bağlı olduğunu görüyordum.
Örneğin seneler öncesinde NTV’de izlediğim maçta ‘’Bakalım kim öne geçecek?’’ motivasyonu vardı.
Ama şimdi izlediğimde bütün olayın en öne geçmek olmadığını, doğru zamanlamayla doğru stratejileri uygulamanın Formula 1 araçlarının hızını nasıl etkilediğini ve özellikle dönüşlerde her an avantajı hiç beklenmeyen bir F1 pilotunun ele geçirebileceğini gördüm. 5-6 saniyeliğine pite girip lastik değiştirmek dahi bütün o yarışın kaderini belirleyebiliyordu.
Reji açısından da yani kameraların konumlandırılışı ve kamera açılarının hangi dakikalarda nereye odaklandığı açısından bu yarışlar da öncekilerin çok fazla eksiğini aratmıyordu. Bunun yanında özellikle bu iki ülkenin pistleri bir harikaydı.
Ve hayatımda ilk kez yaşamın da getirdiği tecrübeler ve arka plandaki bazı önemli detayları es geçmemenin ışığında bir spor müsabakasında ilk kez kimin öne geçeceğini değil kim üçüncü olacak kim yarışı beşinci sırada geçecek ona odaklanmıştım.
Evet İtalya yarışında Verstappen yine yarışı galip bitirmişti ama bu da artık tahmin ediliyordu. Önemli olansa 51 tur boyunca Sainz’ı mütemadiyen savunma yapmak durumunda bırakan Perez’in hedefine ulaşıp ulaşamamasıydı. Ya da benzer şekilde Leclerc, Hamilton’ı geride mi bırakacaktı?
Zira bu noktada da artık devreye yan roller giriyordu. İşte Verstappen dışındaki bu yarışçılar yan rollerdeydi ve bazı çok iyi filmlerde olduğu gibi onların yarışı, Verstappen’den daha fazla sürüklediği aşikardı. Özellikle Sainz’ın…
Ben bunu geçtiğimiz sene Arjantin’in şampiyon olduğu Dünya Kupası maçına da benzetiyorum. Evet o maçta Messi varsa, Arjantin’in kupaya ulaşması garantiydi ancak özellikle ikinci yarıda Mbpappe tüm azmi ve gücüyle ona karşı yoğun bir mücadele vermeseydi eminim ki bu denli zevkli bir maçtan mahrum kalacaktık.
Cuma görüşmek üzere.