Sibel BAY'ın 5 Eylül 2023 tarihli yazısı: Film Örnekleri ile Fail Kavramına Bir Bakış
İran kökenli Amerikan yönetmen Cyrus Nowrasteh tarafından çekilen “Soraya’yı Taşlamak” filmi, 1986 yılında İran’da yaşanan gerçek bir hikâyenin beyaz perdeye taşınmasıdır. Bu film Soraya’nın yaşadığı sürece tanık olan halasının (Zahra) anlatısı sonucu çekilmiştir.
Soraya küçük yaşta sabıkalı olmasına rağmen kendisinden büyük kocası Ali ile evlendirilir. Uzun süre evli kalır ve evlilikleri süresince kocasından şiddet görür. Gardiyan olarak çalışan kocası Ali başka bir yerde yaşayan 14 yaşındaki bir kıza göz koyar ve onunla evlenmek ister fakat bunun için önce Soraya’dan kurtulması gerekmektedir. Ali, Soraya’yı boşamak ister fakat nafaka vermek istememektedir, bu yüzden eşini kendisini aldatmakla suçlar. Soraya birçok kez bunun iftira olduğunu söylemeye, anlatmaya çalışsa dahi kanıtlayamaz ve Recm cezasına çarptırılarak idama mahkûm edilir. Soraya taşlanarak öldürülür ve Zahra köylerine gelen gazeteciye canı pahasına da olsa yaşananları anlatır. Böylece Soraya’nın haksız idamı dünyaya duyurulur.
“Soraya’yı Taşlamak” filminin klasik bir anlatı yapısı vardır. Olaylar neden sonuç ilişkisine göre ilerler. Soraya uğradığı iftira sonucu idam edilir. İdam edilirken sesinin duyulmasını ister ve öldükten sonra da olsa yapılan haksızlık kanıtlanır. Bu dramatik son klasik anlatı kapsamında değerlendirilebilir. İftiranın bir insanın ölümüne yol açabilecek kötü bir eylem olduğunun yanı sıra gerçeğin her ne olursa olsun bir gün ortaya çıktığına dair izleyiciye mesaj verir.
Filmde fail olarak Soraya’yı ve Halası Zahra’yı görmekteyiz. Zahra yeğenine yapılan haksızlığı görmektedir ve haksızlığa karşı mücadele etmekte yeğenine atılan iftirayı ortaya çıkarmak için mücadele eder. Soraya’yı kurtarmayı başaramaz ama ölümünden sonra Soraya’ya atılan iftirayı ortaya çıkarır ve idamın haksızlığını kanıtlar ve duyurur. Filmin konusunun gerçek, yaşanmış bir hikâye olduğunu biliyoruz, bu durumda Zahra karakteri gerçekte de fail bir karakter olarak kendisini kanıtlamıştır. Ayrıca hikayede gazetecinin oynadığı rol de önemlidir. Gazetecinin olayı dünyaya duyurması kitle iletişim araçlarının etkisini göstermesi bakımından dikkate değerdir.
“Soraya’yı Taşlamak” filmi 2008 yılında İran asıllı Amerikan yönetmen Cyrus Nowrasteh tarafından çekilmiştir. Söz konusu dönemde sinemanın popülaritesi düşünüldüğünde toplumsal bir olayın beyaz perdeye aktarılması, aynı zamanda o sorunun duyurulması anlamına da geliyordu. Sorunun işlenmesi ve duyurulması çoğu zaman çözümü de beraberinde getirebilir. Sinema yapısı itibariyle televizyondan farklıdır. Televizyon 24 saat yayın esasına dayanır. Bu da onu kontrol altında tutmaya olanak verir. Sinema ise, hem ele aldığı konu hem de etkinliğinin belirli süreyle sınırlı olması, ihtiva ettiği sanat boyutu onu görece daha bağımsız bir mecra haline getirir. Bununla birlikte sinema ile medya arasında ilişki olduğunu dile getirmemiz gerekir. Ancak bu ilişki iletişim teknolojisinin gelişmesi, dijitalleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte büyük oranda değişti. Bu değişimi anlatmak için şu örneği vermek yeterdir. Eskiden bir filmin izlenirliği gösterimi yapılan sinema salonlarıyla doğrudan ilgiliydi. Ancak bugün dijital platformların etkinliğiyle sinema salonları bu işlevlerini kaybetti.
Ele alacağımız bir diğer film ise, “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku”dur. Ana karakterimiz Arif kitap yazmaya çalışan bir yazar ve sorunlu bir ilişkinin içerinde yuvarlanan biridir. Aşk mı, ilişki mi? Arif’in üzerinde düşündüğü temel soru budur. Soruya ilişki cevabını verir. Aşk olmadığını anlayınca da kadını terk etmiştir. Arif’in korkuları vardır. İlişkide bulunduğu kadınların bir gün bırakıp gitme ihtimali bu korkulardandır. Bu süreçte arkadaşlarının düğününde Müzeyyen ile tanışır. Bu kez ortaya çıkan soruya cevap arayan izleyicidir. Müzeyyen Arif’in gerçek aşkı mıdır, yoksa onun hayal dünyasında estetize ettiği bir kadın mıdır? Bu sorunun izleyici tarafından soruluyor olması aslında söz konusu yapımın modern anlatıyı kullanmasıyla ilgilidir. Nitekim soru cevap bulmaz. Müzeyyen’in varlığı veya yokluğu izleyiciye bırakılır.
Arif’in kadına ve Müzeyyen’e bakışını anlatması bakımından filmde geçen iç konuşmaya dikkatinizi çekmek isterim: “Bizim buralarda kadınlar ayıp, günah, yasak üçgenine sıkıştırılmış vaziyettedir. Ama öyle görünüyordu ki, Müzeyyen bu üçgeni çoktan yırtmış, yerine bir şeytan üçgeni yaratmıştı.” Arif’in bu sözü fail karakter Müzeyyen’in hem toplumsal normlara uymayışını hem de Arif’i de değiştirebilecek baskın karakterde olduğunun göstergesidir. Arif Müzeyyen’in evine taşınır ve aşkın ilişkiye dönüşümünü görürüz. “Market alışverişiyle, akraba ziyaretiyle aşk olmaz. Aşk ile ilişki aynı şey değildir.” Müzeyyen bencil bir kadındır. Sebep göstermeden terk edebilme özelliğine sahiptir. Final sahnesinde Arif ile Müzeyyen yüzleşirken Müzeyyen’in başka bir adama âşık olduğu için terk ettiğinin dile getirilmesi ve Arif’in değişiminin yine Müzeyyen üzerinden onun sayesinde olduğu hissettirilir. Bu yüzleşme hayali midir? Daha sonra görüşmüşler midir? Modern anlatı ile sonuç seyircinin takdirine bırakılmış ve soru işaretleri ile bir sona varılmıştır.
“Hem şans hem büyük talihsizlik Müzeyyen’in sevgilisi olmak”
2014 yılında vizyona giren “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” filmi klasik medyada da kendisine yer edinmiş, televizyonlarda yayınlanmış ve günümüzde sinema sektörünü değiştiren ve dönüştüren, sektörün büyük çoğunluğunu tekelinde tutan dijital platformlarda da kendisine yer bulmuştur.