Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 10 Ağustos 2025 tarihli yazısı: Hırsızlık
Hırsızlık, insanlık tarihinin en köklü kavramlarından biri olarak, sadece bir suç eylemi olmanın ötesinde, toplumsal yapıların, kültürel normların ve bireysel vicdanın aynasıdır.
Kelime kökeni itibarıyla "çalmak" fiiliyle eşleşen bu kavram, antik dönemlerden günümüze evrilerek hem fiziksel malların izinsiz alınmasını hem de mecazi anlamda soyut değerlerin gaspını kapsar.
Tarihsel açıdan bakıldığında, Eski Çin, Hint, Asur ve Hitit toplumlarında hırsızlık büyük bir suç ve günah olarak görülmüş, Brahmanizm ve Konfüçyanizm gibi dinlerde yasaklanmıştır.
Osmanlı döneminde ise Hanefi fıkhına dayalı cezalarla (örneğin, el kesme gibi ağır yaptırımlar) mücadele edilmiş, ancak evrimsel süreçte cezalar daha insani hale gelmiştir.
Etik felsefede, Aristoteles'in Nikomakhos'a Etik eserinde vurguladığı gibi, hırsızlık bireysel erdem eksikliğinden kaynaklanır ve toplumun adalet dengesini bozar; deontolojik etikte ise her koşulda kötü bir eylem olarak kabul edilir.
Toplum bilimleri perspektifinden, suç sosyolojisi teorileri (örneğin, Durkheim'ın anomi teorisi veya sosyal öğrenme teorileri) hırsızlığı toplumsal normlardan sapma olarak ele alır; bireysel psikolojide ise kleptomani gibi dürtü kontrol bozuklukları, vicdan azabını bastıran patolojik bir davranış olarak incelenir.
Ekonomik açıdan, yolsuzluk ve hırsızlık küresel büyümeyi engeller; örneğin, Dünya Bankası verilerine göre yolsuzluk, gelişmekte olan ülkelerde GSYİH'nin yüzde 2-5'ini eritir.
Siyasi boyutta, rüşvet ve rant sağlama gibi örnekler iktidar gücünün kötüye kullanımını gösterir.
Kültürel olarak, farklı toplumlarda hırsızlık algısı değişir; avcı-toplayıcı kültürlerde "hoşgörülen hırsızlık" kaynak paylaşımı olarak meşru görülebilirken, modern toplumlarda dışlanma ve suç korkusu yaratır.
Bireysel bakışta ise, hırsızlık vicdan erozyonu ve kişisel travmalara yol açar.
Hırsızlığın gerçek ve mecazi boyutlarını detaylıca ele alacak olursak, bireysel ve kolektif zararlarını sorgulayabilir ve ortaya çıkarabiliriz.
Farklı bir göz ile baktığımızda ve farklı bir söz ile dillendirdiğimizde ise; ‘’fakir çalarsa hırsızlık, zengin çalarsa yolsuzluk’’ düşüncesi ortaya çıkar ve sonuca ulaşamayız.
Gerçek Hırsızlık: Fiziksel ve Maddi Kayıplar
Gerçek hırsızlık, bir kişinin veya kurumun mülkiyetini izinsiz ele geçirme eylemi olarak ceza hukukunda tanımlanır ve tarih boyunca ağır yaptırımlara tabi tutulmuştur.
Tarihsel evrimde, Sümerler ve Hammurabi Kanunları'nda hırsızlık "tekerrür" kavramıyla cezalandırılırken, İslam öncesi Türk toplumlarında cezalar insani nitelik taşıyordu; örneğin, toplu infaz yerine tazminat ön plandaydı.
Ekonomik perspektiften, bu suç kamu bütçesini doğrudan etkiler; yolsuzluk, yatırımları caydırır, piyasaları bozar ve adil rekabeti yok eder.
Siyasi açıdan, organize suç örgütleri veya devlet içindeki yolsuzluklar kamu kaynaklarını gasp eder ve toplumsal güveni sarsar.
Klasik hırsızlıkta, cüzdan veya banka hesabı boşaltma bireysel mağduriyet yaratırken, haraç zorla para toplamadır.
Tarihsel olarak, eski İran ve Sümerler'de hırsızlık toplum düzenini ihlal eden bir suçtu.
Ekonomik etkisi, mağdurların maddi kaybıyla sınırlı kalmaz; organize haraç, yerel ekonomiyi baltalar.
Mecazi olarak, duygusal sömürüye dönüşür, ancak gerçekte enflasyon gibi makro etkilere yol açar. Bireysel psikolojide, bu eylem kleptomani gibi dürtülerle ilişkilendirilir; vicdan azabı yerine rahatlama hissi verir.
Yasadışı mal ticareti (sigara, uyuşturucu, silah), vergi gelirlerini azaltır. Örneğin, bir kaçakçı gümrük vergilerini kaçırarak kamu kaynaklarını gasp eder; bu, eğitim ve sağlık bütçelerine ayrılan kaynakları azaltır.
Tarihsel bağlamda, Osmanlı'da kadın hırsız çeteleri bile ekonomik suistimallere örnekti. Siyasi olarak, kaçakçılık ulusal güvenliği tehdit eder; kültürel açıdan, göçmen toplumlarda kültür çatışmasıyla suç oranlarını artırır.
Toplum bilimleri teorilerine göre (sosyal süreç teorileri), bu suç sosyal öğrenmeyle yayılır.
Sahte faturalar veya offshore hesaplar ile gelir gizleme, kamu bütçesini eksiltir. Ekonomik etkisi, toplumsal refahı düşürür; yolsuzluk enflasyonu artırır ve dürüst vatandaşların yükünü çoğaltır.
Etik felsefede, bu "haksız kazanç" olarak Aristoteles'in erdem etiğine aykırı bir durumdur.
Kamu görevlisinin menfaat sağlaması, ihaleye fesat karıştırmayla birleşir. Siyasi yolsuzluklar, ulusal güvenliği tehdit eder.
Ekonomik zararı milyarlarca liradır; toplum bilimleri açısından, bu anomi teorisiyle açıklanır – normların çöküşü.
Mecazi Hırsızlık
Mecazi hırsızlık, soyut değerleri hedef alır ve yasalarca cezalandırılmasa da vicdan, toplum düzenini yaralar.
Toplum bilimleri, bunu sapma olarak görür (örneğin, suç sosyolojisinde sosyal öğrenme teorileri); kültürel olarak, avcı-toplayıcı toplumlarda hoş görülebilirken, modern kültürlerde dışlanma yaratır.
Etik felsefede, Platon'un Devlet'inde adaletsizlik olarak ele alınır. Bireysel psikolojide, vicdan azabı ve depresyonla ilişkilidir.
Fırsat çalma, hak edenin kariyerini gasp eder. Siyasi olarak, bürokraside hızlı personel devriyle artar. Ekonomik etkisi, verimsiz kurumlar yaratır; sosyolojik olarak, sınıf çatışmasını körükler.
Zaman gaspı, üretkenliği düşürür. Bireysel olarak, vicdan erozyonu; kültürel olarak, iş etiğini bozar.
STK, Dernek ve Vakıflarda bağış ve harcama suistimali, umutları çalar. Siyasi yolsuzlukla bağlantılı olursa; ekonomik zararı büyük olur ve toplumsal dayanışmayı zedeler.
Ömürden Çalma genellikle evliliklerde yaşanır. Stresle erken yaşlanma, psikolojik travma yaratır. Gönül hırsızlığı, duygusal bir sömürüdür; etik olarak, yalanla ilişkilidir.
Siyasette Vaat Ederek Umut Çalma: Politik vaatler tutulmayınca halkın umudu kırılır. Enflasyon ile halkın cebinden çalma; ekonomik yoksulluğu artırır, halkın ekonomik refahını azaltır.
İntihal, yaratıcılığı gasp eder. Kültürel olarak, akademik dünyada yaygındır; etik olarak, özgürlüğe aykırı bir durumdur.
İşçinin, memurun ve emeklinin hakkından ve özlük haklarından çalma; Emek gaspı, motivasyonu çalar.
Ekonomik olarak, suçluluk oranlarını artırır. Aidiyet duygusunu yok eder. Emekli Astsubayların yıllardır yaşadıkları durum buna örnektir.
Rant, varlıkları gasp eder. İhtiyaç sahiplerine yardım etmemek, sosyal adaletsizliği derinleştirir.
Yanlış işlere ve kötülüğe karşı ‘’Dur!’’ dememek, sessiz kalmak düzeni bozar.
Hırsızlık, tarihsel evriminden ekonomik zararlarına, siyasi yolsuzluklardan kültürel algılara, etik sorgulamalardan bireysel vicdan azabına kadar toplumun her katmanını sarsar.
Toplum bilimleri, bunu norm sapması olarak; siyaset, güç kötüye kullanımı olarak görür. Çözüm, eğitim, şeffaflık, vicdan muhasebesi ve yasal reformlarla mümkündür.
En büyük hırsızlık, sorgulamamak, sessiz kalmak ve bu döngüyü sürdürmektir.