Sibel BAY'ın 23 Temmuz 2025 tarihli yazısı: Yanlış Bilginin Görünmeyen Tehlikesi

Hayatta kalmak bazen bildiklerimizden çok, ne bilmediğimizi kabul edebilmekten geçer. Tarih boyunca cehalet, insanın ayağına takılan bir taş olmuş olabilir, ancak çoğu zaman yanlış bilgi, o taşı bir uçuruma dönüştürmüştür. Çünkü bilmemek, durup düşünmeye fırsat verirken; yanlış bilgi ise insanı yanlış bir özgüvenle sürükleyerek hatalı adımlar attırır.

Bugün yanlış bilgiye her zamankinden daha açığız. Sosyal medyada okuduğumuz bir haber, bir WhatsApp mesajı ya da bir influencer'ın önerisi; doğruluğundan emin olmadan içimize sindirdiğimiz fikirler hâline geliyor. Çünkü insan zihni, toplumsal hayatta hayatta kalmak için hızlı kararlar almaya ve çevresindekilere güvenmeye evrimleşmiş bir yapıdadır. Atalarımız için bu, ormanda hangi meyvenin zehirli olduğunu anlamak ya da hangi grubun güvenilir olduğunu ayırt etmek anlamına geliyordu. Ancak aynı eğilim günümüzde, doğruluğu şüpheli bilgileri yaymamıza, araştırmadan kabullenmemize sebebiyet vermektedir.

Yanlış bilginin en tehlikeli yanı, belirsizliği ortadan kaldırma vaadiyle zihnimize yerleşmesidir. Bilmemenin getirdiği sağlıklı bir şüphe yerine, yanlış bilgi kesinlik hissi sunar. Özellikle karmaşık sorunlar karşısında bu kesinlik, bizi uzman görüşlerinden, sağlam kanıtlardan uzaklaştırır. Bilimsel bir konuyu tartışırken, aşı gibi kritik bir konuda karar verirken ya da toplumsal bir olay hakkında tutum alırken yanlış bilgi bizi hatalı tercihlere sürükleyebilir.

Yanlış bilgi yalnızca bireylerin değil, toplumların da dokusunu bozar. İnsanlar inandıkları şeyleri savunurken, çoğu zaman bu inançlar kimliklerinin bir parçası hâline gelir. Böylece yanlış bilgiye sarılmak, yalnızca bir fikri savunmak değil, kendini savunmak gibi hissedilir. Çelişen kanıtlar, bu yüzden görmezden gelinir. Doğrulama yanlılığı dediğimiz bu durum, bireylerin yanlış bilgiyi sorgulamak yerine pekiştirmesine neden olur.

Peki ne yapmak gerekir?

Yanlış bilgiyle mücadele etmek, doğru bilginin peşinden gitmeyi, şüpheyi bir düşman değil dost olarak görmeyi gerektiriyor. "Bilmiyorum" demek, çoğu zaman yanlış bir şeyi biliyormuş gibi davranmaktan çok daha erdemlidir. Çünkü bilmediğimizi kabul ettiğimizde öğrenmeye kapı açarız. Yanlış bilgiye dirençli olmak, yalnızca kendimizi değil, çevremizi de korumak anlamına gelir.

Bilginin kolay erişilebilir olduğu bir çağda yaşıyoruz ancak, bu durum her duyduğumuzun doğru olduğu anlamına gelmez. Tam aksine, her bilgiye bir sorgulama penceresinden bakmak, kendimizi yanlış bilginin sessiz tehdidinden korumanın en güvenli yoludur.