Betül Gökçe AKGÖL'ün 12 Ağustos 2025 tarihli yazısı: Pamuk İpliğinde Hayatlar

1800’lerde Birleşik Devletler; İngiltere, Almanya gibi yeni gelişmelerin yaşandığı ülkelerin başında geliyordu. Oldukça yeni ancak çok hızlı gelişen bir sanayi sektörü ortaya çıkıyordu. Sanayi Devrimi adı verilen bu süreçle birlikte fabrikalar kuruluyor, makineleşme artıyordu. Artan fabrikalarla birlikte çoğu insan buralara gelip, çalışmaya başlıyordu. Fabrikaların ise işe alma konusunda en avantajlı gördüğü kesim elbette kadınlar ve çocuklar oluyordu. Çünkü kadınlar ve çocuklara diğer işçilerden daha az maaş ödeniyordu. Bu da fabrika sahiplerinin işlerine geliyordu.

Bütün bunlar yaşanırken F.Cobot Lowell adındaki iş insanı şirketler kurup fabrikalar açıyordu. Açtığı fabrikalar dokumacılık sektörü üzerineydi. 1814 senesinde, Amerika’nın Massochusetts eyaletinde kurulan fabrikaların en büyüğü Lowell’a aitti. Neredeyse bütün kasabayı kapsıyordu bu yüzden kasabanın adına Lowells diyen bile vardı. Bu kasabaya yaşları 15-35 arasında değişen çoğunluğu kadın ve çocuk olan sekiz bin işçi getirildi. Bu sekiz bin işçi fabrikalara yakın bölgelerde inşa edilen yurtlarda kalıyordu. Fabrikaların büyümesiyle gittikçe sayıları kırk bine kadar yükselmişti. Fabrikanın kasabanın hemen hemen tamamına hâkim olmasıyla insanlar arasında ‘Fabrika Kızları’adlı bir isim ortaya çıkmıştı. Bu isim daha sonra mücadelelerine tanık olacağımız kadınlarındı.

Dokumacılık sektöründe pamuktan kumaş, kumaştan elbise diken bu işçiler, maalesef o güzel elbiselere hiçbir zaman sahip olamadılar. Ailelerinden, evlerinden uzakta çalışan bu kadınlardan, günde 12-16 saat arası çalışmaları bekleniyordu ve bu işçi kadınlar haftanın altı günü çalışıyordu. Bunun yanında erkek işçilerden daha fazla çalışıp daha az maaş alıyorlardı. Patronları tarafından tacize, hakarete, saldırıya maruz kalırlarken aynı fabrikadaki erkek işçiler tarafından da tacize uğruyorlardı. Hamile kadınların doğum izinleri yoktu ya da makine aralarında doğum yapıp yeniden işe dönmeleri bekleniyordu. Ayrıca sürekli pamuk ve iplik tozundan hastalanıp, ölüyorlardı.

Bu kötü koşullar altında patronlar ise kimsenin sesi çıksın istemiyordu. İşçilere belirlediği kurallar arasında ‘ahlaklı olmak’ vardı. Haftanın altı günü çalışan bu işçilere, pazar günü kiliseye gitme zorunluluğu koyuyordu. Yani boyun eğen, kiliseye giden işçiler ahlaklı sayılıyor, insanca çalışma koşulları isteyenler ise ahlaksız olarak nitelendiriliyordu.

1830’da gelen ekonomik bunalımla, gösteriş olsun diye verilen ücretlere %15’lik kesinti geliyordu. O döneme kadar belli bir birikim yapabilen kadınlar işten ayrılmıştı bu bir nevi protestoydu ancak yüksek sayıya ulaşamayınca yeniden işe dönmüşlerdi. Patronları ise geri dönen bu kadınları ahlaksızlık ile suçlayıp, cezalandırmaya başlamıştı. Bu gelen buhran dalgasıyla 1836 yılında yurtta kalan kadın işçilerin kiraları yükseltildi. Bunun üzerine bu işçiler, daha fazla dayanamayıp ‘Fabrika Kızları Birliği’ni kurdu. Henüz kadınların yurttaş olarak bile haklarının olmadığı bu dönemde patronlara meydan okuyarak kurulan yalnızca kadınların olduğu bir sendikaydı ve Ekim 1836’da 1500 kadın kasabayı işgal edercesine bir ayaklanma başlattı. Kasabadaki bütün işçilerin desteğini alan bu grup, kendilerine dayatılan bu kötü koşulları, sömürüyü protesto ediyordu. Politik söylemleri ya da birikimleri yoktu ancak insanca bir hayat istiyorlardı. Bu emekçi kadınların direnişi bir süre sonra bastırılsa da patronlar kira artışı yapamadı. Kadınlar direnişleriyle kazanmış oldu.

1845 senesine gelince bu Fabrika Kızları’nın tek bir amacı vardı; çalışma saatlerini azaltmak. Günlük çalışma sürelerinin 10 saate düşürülmesini isteyen kadınlar, bunun için mitingler, grevler düzenlediler. Bunun yanında dünyadaki işçilerin haberlerinin olduğu, ne gibi haklara sahip olabileceklerini anlatan işçi gazeteleri çıkarıldı, imza kampanyaları yapıldı. Kadın işçiler örgütlendikçe patronların müdahale imkânı azalıyordu. Sonunda kadınlar, çalışma saatlerini 14 saatten 11 saate düşürmeyi başardılar. Direnişleri sonuç vermişti.

Ekonomik krizden kurtulamayan Lowell fabrikaları kapandı. Ancak kapanan bu fabrika Amerika’daki işçi sınıfının mücadelesinin yükselmesine neden oldu. Kadın işçilerinin bu mücadelesi, Amerika’daki kadın işçilerin mücadelesinin dönüm noktası oldu.(8 Mart 1857) kadın erkek bütün işçilerin ilham aldığı olay olarak tarihe geçti. Kadın işçilerin eşit işe eşit ücret talepleri ise tüm Amerika’ya daha sonra tüm dünyaya yayıldı. Hızla büyüyen bu mücadele sonucu, 8 saatlik iş günü hakkı kazanıldı.