Ersan AKBAŞ'ın 23 Mart 2024 tarihli yazısı: Ford Ferrari’ye Karşı

Motor sporları ile ilk tanışıklığım Formula 1 ile oldu.

90’lı yılların başında Alman pilot Michael Schumacher ismi, gazete kupürlerinde sık sık yer alınca, Formula 1 dikkatimi çekmişti.

Çünkü Schumacher soy ismi bana Fenerbahçe’de de forma giyen ünlü Alman kaleci Toni Schumacher’i hatırlatıyordu.

Ardından 1994 yılında Brezilyalı pilot Ayrton Senna’nın San Marino yarışında geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetmesi, tamamen dikkatimi Formula 1’e çevirmişti.

Bir ülke, şampiyon pilotunun arkasından ağlamış, günlerce yas tutmuştu.

Kaza anı görüntüleri ile beraber tüm bu haberler, yazılı basın sayfalarında geniş yer kaplamıştı.

İster istemez Formula 1 haberlerini ve yarışlarını takip etmeye başladım.

Daha sonraki yıllarda Cine 5 ile Formula 1 yarışları ülkemizde de gösterilmeye başlanınca motor sporlarına ilgim hayranlığa dönüştü.

ABD’deki Nascar ve Fransa’daki Le Mans 24 Saat yarışları ile zamana karşı koşulan ralli ve otokros yarışları, bu hayranlığımı kat be kat artırdı.

Bu ilgi sadece yarışları takip etmekle kalmadı. Bu sporu konu edinen film ve belgeselleri de kaçırmamaya başladım.

Hollywood aralıklarla da olsa bu sporla ilgili birçok film çekti.

Ancak iki film var ki son yıllara damgasını vurdu.

Birincisi iki pilotun destansı Formula 1 rekabetini anlatan 2013’teki Zafere Hücum, ikincisi de Ford - Ferari çekişmesini anlatan 2019’daki Asfaltın Kralları…

Netflix, orijinal ismi Ford v Ferrari olan Asfaltın Kralları filmini bu hafta platformunda yayımladı.

Ford v Ferrari’de, Amerikalı otomobil tasarımcısı Carroll Shelby ile yarış arabası tamircisi sürücü Ken Miles’in 1966 yılındaki Le Mans 24 saat yarışında, İtalyan kırmızısı Ferrari’yi alt etmek için Ford adına yarış otomobili üretme süreci anlatılır.

Gerçek olaylara dayanan filmi, türünün başat filmlerinden biri olarak kabul edebiliriz.

Carroll Shelby’de Matt Damon ve Ken Miles’te Christian Bale harika oyunculuklar sergilerken, Miles’i oynayan Bale’in performansı ayrıca takdiri hak ediyor.  

Filmde Miles’ın karısını oynayan Caitriona Balfe de kısacık rolünde oldukça dikkat çekiyor.  

Motor sporlarına ilginiz ve yarışlara ilişkin bilginiz olmasa bile filmin çok rahat izlenmesinde yönetmen James Mangold’un büyük başarısı var.

İster aksiyon, ister duygu olsun yönetmenin filmi anlatmadaki başarısı inanılmaz.

Filmde her şey birinci sınıf olduğundan size bir filmde aradığınız duygusal bağı hemen verebiliyor.  

Çünkü sporun ruhunu ve arkasındaki kişisel yaşamları film, güzel bir şekilde izleyicisine aktarabiliyor.

Senaryo da sıkı ve dengeli olunca film, tüm zamanların en iyi araba yarış filmleri arasındaki yerini çok rahat alıyor.

Saygıyı hak eden filmi izlerseniz asla hayal kırıklığına uğramayacaksanız.

Ama benim gibi araba yarışı hayranıysanız bu filmi mutlaka izlemelisiniz.