R. Bülend KIRMACI'nın 15 Şubat 2024 tarihli yazısı: Her Yanımız Deprem!

Deprem kuşağında bir ülkeyiz. Geçmişte ve daha geçen sene büyük trajediler yaşadık. Gelecek için “önlem” almaktan başka çaremiz yok. Japonya’da 8 büyüklüğünde bir deprem, meltem esintisi iken Türkiye’de kasırgadır. Demek ki çaresi vardır. Konuya döneceğiz.

Ne ki biz sadece yeryüzünde değil; ekonomik, sosyal, siyasal ve konjonktürün etkisiyle dış politika alanında da “depremler” yaşayan bir ülkeyiz.

Bu genel tabloya karşın, fiziki depremlerle mücadele işte bu karmaşıklık içinde kitlesel eğitimden, çağdaş yasalar ve teknolojiden, iktisadi olanaklardan geçiyor.

Geçen yıl başında, Şubat 2023’te yaşadığımız ve on bir ili etkileyen, on binlerce cana mâl olan depremin yaralarının sarılması için kimi kuruluşlarımız ve insanlarımız çeşitli derecede fedakârlıklar yaptı.

Buna karşılık, bir kısmı televizyondan da canlı yayınlanan “deprem bağışlarının” tam olarak ikmal edilip edilmediği, elde edilen parasal tutarının en verimli şekilde harcanıp harcanmadığı da sorgulanıyor.

Elbette deprem ile mücadele, hükûmet ile belediyelerin iş birliğini de gerektiriyor.

Oysa o günlerde “elini taşın altına koyan” kimi sporcularımız ile depremden en çok etkilenen illerimizden birinin belediye başkanı arasındaki geçimsizliğe tanık oluyor, üzülüyoruz.

Bundan da ötede geçen yılki felaketin ardından hükûmet, söz verdiği konutların ancak yüzde onunu inşa etmiş durumda ve bu, haklı olarak büyük bir tepkiye neden oluyor. Kızılay’ın o dönemki başkanı da sergilediği özensiz tutum nedeniyle hâlâ infial duygusu ile anılıyor.

Kuşkusuz, depremle mücadelenin bilimsel, eğitimsel, ekonomik, sosyal boyutları vardır,

Bunları ne zaman ki bir bütün olarak kavrarız, işte o zaman içimiz daha rahat eder.

Bu bağlamda işin teknik boyutuyla ilgili kentsel dönüşüm ile binaların güçlendirilmesi projesi hayata geçirildi ve ilerliyor. Ancak bu “ilerleme”, çok da sağlıklı görünmüyor. Çünkü bir ekonomik yıkım ve sosyal erozyon tablosu içindeki Türkiye; aldığı büyük göçler, “kaçırdığı” yabancı doğrudan yatırımların eşliğinde, konut stokunu yönetmede ve konut üretmede sıkıntılar yaşıyor, enflasyon belası tüm maliyetlerin yanı sıra bütün akitleri de etkiliyor.

Depremle ilgili konunun çok iyi yetişmiş değerli uzmanları var; onlara kulak verelim, önlem alırken de meseleyi bütüncül olarak değerlendirelim diyor; bu konudaki önerilerimi naçizane paylaşmak istiyorum:

1) Afet bölgeleri tümüyle en üst derecede teşvik kapsamına alınmalıdır. Tüm yeni üretim tesislerinden 10 yıl için hiçbir vergi alınmamalıdır.

2) Depremden etkilenen yerleşim bölgelerinde prefabrik konutlaşma ve sahra hastaneleri yapılmalıdır.

3) Deprem bölgelerinde yeni yapılaşma dikey değil, yatay olmalıdır.

4) Tüm eğitim kademelerinde depremde korunma etütleri konulmalıdır.

5) Depremden zarar gören yörelerde tüm çiftçi borçları yarı yarıya affedilmeli, kalanı faizsiz taksitlendirilmelidir.

6) Deprem erken uyarı sistemleri geliştirilerek cep telefonlarına entegre edilmelidir.

7) Deprem risk bölgelerinde alternatif enerjiye önem verilmeli, nükleerden kaçınılmalıdır.

8) ÖTV ve Deprem fonu benzeri tahsilatlar kesinlikle amacına uygun kullanılmalıdır.

9) Uydu ve uzay teknolojilerinden, doğal afetleri izleme amacıyla yararlanılmalıdır.

10) Deprem bölgelerinde barajlar güçlendirilmelidir.

11) Deprem toplanma alanları yeniden ele alınmalı, inşaat ruhsatlarına odalar da dâhil olmalıdır.

12) Her binaya birer kimlik verilmelidir.

13) Klasik istihbarata ek; tarım, enerji ve “biyolojik/kimyasal saldırı”, gıda güvenliği istihbaratı gelişmelidir.

14) Belediye meclislerine konunun uzmanları da seçilmeli ve Fen İşleri Başkanlığı son derecede titiz şekilde yapılandırılmalıdır.

15) Türkiye, bu konuda bilim üreten her ülkeyle ancak en çok da Japonya ile iş birliğini artırmalıdır.

Deprem felaketinin bir daha kapımızı çalmadığı bir ülke dilerken depremde canla başla görev yapan başta madenciler ve yerli yabancı tüm ekiplere şükran duygularımızı iletiyor, depremlerde hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımızı da saygıyla, rahmetle yâd ediyorum.