Hatice Özlem ÖZÖN'ün 31 Ekim 2025 tarihli yazısı: GAZEL MEVSİMİ
“Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim.”
Cemal Süreya
Kimine göre hazan, kimine göre hüzün mevsimidir sonbahar. Bir yanıyla sonu temsil ederken, bir yanıyla yeni başlangıçları müjdeler. Doğanın sıcak renklerinin solmaya başladığı, günlerin sanki içli bir kavalın hüznüyle kısaldığı mevsimdir sonbahar. Doğanın o büyük döngüsünde hem kapanışı, hem de yeni olana hazırlığı temsil eder. Sonbaharda, yazın ne yakıcı coşkusu bitmiş, ne de kışın dondurucu soğuğu başlamıştır. Yazın coşkulu kalabalıkları ile kışın keskin soğukları arasında bir geçiştir. Sonbahar, bu aşırılıkların arasında duran altın sarısı bir hüzün durağıdır. Sonbaharı hüzünle anmak, hep yetersiz kalır. Aslında o hayatın en bilge öğretmenidir. Bir yanıyla da ağaçların büründüğü renklerle huzurun ve dinginliğin mevsimidir. Şairin dediği gibi ‘’Bir ölüm vefalıdır, bir de sonbahar.’’
Sonbaharın en lirik olayı, şüphesiz ki yaprak dökümüdür. Sararıp gazel olan yapraklar toprağı bir örtü gibi kaplar. Bu tabiatın en görkemli vedasıdır. Birer birer sarıdan kırmızıya bakırdan mora dönen yapraklar, ölmeden önce dans edercesine dallarını terk ederek toprakla buluşur. Ama dikkatle bakıldığında bu vedanın içinde bir umut gizlidir. Çünkü toprağa düşen her gazel, yarının yeşiline ve başlangıcına besin olur.
Sonbahar sadece bir mevsim değildir. Bir lisan, bitmemiş bir senfoni, bir metafor fırtınası, insanların iç dünyasını yumuşatan bir ışık huzmesidir. Zamanın ritmini yavaşlatır. Sabahlar, sis içinde yürür. Öğlen güneşi ince bir altın çemberle kaplar gökyüzünü. Akşam eski bir kemanın mahzun ezgisiyle çöker.
Sonbahar göç mevsimidir. Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil ‘Akarsuya Bırakılan Mektup’ adlı şiirinde “Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç. Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını. Neden akşam oluyorum tren kalkınca, kırlangıçlar birdenbire çekip gidince” der.
Yapraklar dallardan ayrıldığında sessiz bir haykırışla iner toprağa. Her renk tonu onların farklı bir evresini hatırlatır. Kırmızı yüzleşmelerimizi, kahverengi pişmanlıklarımızı, sarı umutlarımızı bir hüzün bulutunun damlaları gibi yüreğimize düşürür. Bütün bunlar bize geçmişin kapısını aralamayı ve kendi iç dünyamızda bir hazan yolculuğu yapmayı teklif eder. Tabiat ana, yeni yapraklar çıkabilsin diye eski yaprakları temizler.
Sonbahar bizi geçmişin fırtınalı uğultusundan geleceğin coşkusuna taşırken, güneş arsız bir parıltıyla değil, kırık bir hüzünle aydınlatır artık yeryüzünü. Rüzgâr, sararmış yaprakları lirik bir ezgiyle savurur.
Necip Fazıl Kısakürek’in de dile getirdiği gibi “Aslında yaprak sıkılmıştı ağaçtan, bahaneydi sonbahar.”