Utku KABAKCI'nın 13 Kasım 2025 tarihli yazısı: Zamanın Aşındırdığı Düşünceler
Tarihsellik olgusu üzerine kafa yorulduğunda, düşünce sistemlerinin ve her türlü kültürel oluşumun zamanın etkisinden bağımsız olamayacağı açıkça görülür. Çünkü her düşünce, ortaya çıktığı dönemin toplumsal, siyasal ve kültürel koşullarının bir ürünüdür. Bu nedenle zamanla değişime ve dönüşüme uğrarlar; daha doğrusu uğramak zorundadırlar. Aksi hâlde işlevlerini ve canlılıklarını yitirerek tarihin tozlu raflarındaki yerlerini alırlar.
Ne var ki kimi insanlar, geçmişten taşıdıkları düşünce modellerinin her koşulda geçerli olacağı yanılgısına kapılır. Oysa her çağ, kendine özgü gereksinimleri, sorunları ve çözüm yollarını içinde barındırır. Yeni olanı, eski üzerinden açıklamaya çalışmak çoğu zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanır. Dün geçerli olan bir yaklaşım, bugün aynı açıklama gücüne sahip olmayabilir. Bu kaçınılmaz aşınmayı bir yıkım olarak görmek yerine, yenilenme için bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir.
Tarihselliği kabul etmek, geçmişi reddetmek anlamına gelmez. Tam tersine, geçmişin birikimini bugünün gerçekliğiyle buluşturmak demektir. Düşünce sistemleri de tıpkı toplumlar gibi canlı organizmalardır; varlıklarını sürdürebilmek için tartışılmaya, sınanmaya ve değişime ihtiyaç duyarlar. Atalete kapılan fikirler, eninde sonunda yerlerini yeni bakış açılarına bırakır.
Toplumlar, düşüncelerini tazeleyebildikleri ölçüde diri kalır. Değişimden korkmak yerine, onu bir yenilenme fırsatı olarak görmek gerekir. Çünkü herhangi bir fikrin sonsuza dek geçerliliğini koruyacağına inanmak, pek de gerçekçi bir tutum değildir. Zamanla evrilen düşünce ve oluşumlar, durağan kalanlardan daha uzun yaşar. Tarihselliğin bize hatırlattığı da tam olarak budur.