Sedat SADİOĞLU'nun 13 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Ahiretteki Halimiz ve Yerimiz

Gören Göz – 24/1: Mahşer  Yeri

Mahşer yeri; kıyamet koptuktan sonraki canlanma ve toplanma yeri (Arasat meydanı) anlamına gelmektedir ki, insan bedenleri de bu alanda canlanacaktır. Bu yerin, şimdi üzerinde yaşadığımız “yeryüzü” olduğuna dair pek çok açıklamalar vardır. Zaten bizlerin mezarları da bu dünyada yer almaktadır ya da alacaktır. Bu konudaki bilgiler, yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de (bazı sure ve ayetlerde) açıklanmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır;

İnşikak  Suresi, 3.Ayet;

“Dünya bir küre hüviyetindedir. Ancak kıyamet günü küresel dünya şekil değiştirerek (çekilerek uzatılarak) (ince) bir düzlem haline gelecek ve içinde var olan her şeyi dışarı çıkartacak, insanlar ölü olarak yeryüzüne atılacaklardır!”

Taha Suresi, 105.-108.Ayetler;

“Sana dağlardan soruyorlar. De ki: «Rabbim onları un-ufak edecektir!»” (105.)

“Yerlerini bomboş, dümdüz bırakacaktır!” (106.)

“Yerlerinde bir eğrilik de bir yumruluk da görmeyeceksin!” (107.)

“Ogün, eğip bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman’ın huzurunda sesler kısılır, artık bir hışıltıdan başka birşey işitmezsiniz” (108.) 

Kısa bilgi: Hışıltı nedir? Sert ve sürekli çıkan ses anlamında olup, burada, bedenlerin canlanmasından sonra, bilinçsiz bir şekilde, toplanma yerine gidecek olan, 80-100 milyar dolayındaki insanın, ayaklarının sürünme sesine benzetim vardır. (Yazarın Yorumu)

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları  kıyamet gerçeğini ve hesap gününü idrak eden kullarından eylesin…Amin!  

Gören Göz – 24/2: Arşın  Gölgesi

Canlanmanın ardından terazinin başlangıcının “arz”da yani “yeryüzü”nde olduğu tahmin edilmektedir. Kıyametten sonra yerin dümdüz bir tepsi gibi olacağını ve insanların canlandırılacağını da anlıyoruz. Ve hatta, bu büyük alanda 80-100 milyar insanın (çıplak olarak) toplanacağını da biliyoruz. Bu sırada, yakıcı güneşin çok yaklaşacağını ve insanları terleteceğini, yakar derecesinde kavuracağını da ayetlerden öğreniyoruz. Şimdi böyle bir atmosferde, kaçacak yer olamayacağı gibi, gölgelik herhangi bir yer de bulunamayacaktır. 

Aşağıda, yüce Allah’ın lütfu ile Arasat’ta gölgelenecek bazı şanslı müminler sıralanmıştır;

-  Adaletle hükmeden yöneticiler
-  Genç yaşlarında ibadete başlayan ve devam eden kimseler
-  Kendisini ezan ve namaza göre programlayanlar
-  Birbirlerini sırf Allah rızası için sevenler (Bu uğurda zorluklara katlananlar)
-  Hiç zinaya yaklaşmamış olan kimseler
-  Sadakayı gizli ve sürekli verip, yalan ve gösterişten uzak duranlar 
- Gizli yerlerde ve yalnızken Allah’ı zikredenler (Allah’tan çok korkanlar)   

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları yukarıda sayılan şanslı kulların zümresine ulaştırsın…Amin!

Gören Göz – 24/3: Toplumsal  Hassasiyetler

Yukarıdaki başlık, herhangi bir sosyolojik bir başlık olmayıp, huzur ve kardeşliğin tesis edilmesi için gerekli, (uyulması gereken) temel bazı İslâmi kuralları kapsamaktadır. 

Aşağıdaki hadis-i şerif de, bunun için gerekli olan adımları bize hatırlatıyor; (Berâ Bin Azib tarafından rivayet edilmiştir) (Sahih-i Müslim’de de yer almaktadır) 

(Bir Müslüman’dan, yapılması ve yapılmaması gerekenlerle ilgili olan hadis, maddeler haline getirilip, sıraya konularak yazılmıştır) 

Yapılması İstenenler;

- Tanımasanız bile cenaze arkasından gidiniz!
- Hastalarınızı ziyaret ediniz!
- Davetlere icabet ediniz!
- Mazluma yardım ediniz!
- Yemininizde ve sözünüzde (mutlaka) durunuz!
- Selâmı karşılayınız!
- Hapşırana (aksırana) karşılık veriniz! (Dua ile)

 Yasak Edilenler ;

- Gümüş eşya (daha çok kap-kacak) kullanmayınız!
- Altın takmayınız! (erkekler için yüzük, kolye, vb.)
- Harir kullanmayınız! (Saf ipek)
- Dibac kullanmayınız! (Çiçekli bir çeşit ipekli kumaş)
- Kassıy (kıssıy) kullanmayınız! (Bir çeşit ipekli at eğeri)
- İstabrak kullanmayınız! (Bir çeşit ipekli kumaş)
- Lüks ve gösterişli kumaşlar kullanmayınız! (Parlak kadife, altın işlemeli, simli, incili, vb.)

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları yaşantılarında dikkatli ve hassasiyetli davranan kullarından eylesin…Amin!

Gören Göz – 24/4: Bir  Dua 

Aşağıdaki dua; (bilerek yada bilmeyerek yaptığımız) bir yanlış, hata, suç veya günahımızla ilgili olup, çok da yararlı olacaktır;

“  Ey Yüce Allah’ım! Bizleri;
- Günahlarımızla çekeceğimiz azaplarla cezalandırmaktan koru!
- Amel defterlerimizi, sol ve arka taraftan verilmekten koru!
- Kıyamet günü, mahşerde, bütün mahlûkata karşı rezil rüsva olmaktan muhafaza et!
- Sırat’ı, şimşek hızıyla geçmeyi nasip kıl! 
- Her türlü nimetinle (hem bu dünyada hem öbür dünyada) nimetlendir! 
- Cennetlerine girmeyi ve orada cemâlini görmeyi nasip kıl! (…Amin!)

Bir Hadis:

“Bir kimsenin kusurları, onu dua etmekten (af dilenmekten) alıkoymasın! Zirâ (unutmayalım ki) Allahu Teâlâ, (katında) en kötü (ve lanetlenmiş bir) mahlûk olan şeytanın bile duasını kabul etmiştir! ” [Süfyan b.Uyeyne, (r.a.)]

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları  hem bu dünyayı, hem de öbür dünyayı kazanmak için çabalayan samimi kullarından eylesin… Amin!

Gören Göz – 24/5: Hadis = Sünnet 

Bu başlığı ilk okuyanlar, neden hadis ile sünnetin eşit olduklarını düşünmeye başlayacaklardır ki, zaten istenen de budur. Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) veda haccında, bizlere Allah’ın kitabını  (Kur’an’ı), bir de ‘sünnet’lerini bırakmış ve bu değerlere “iki elle sarılmayı” tavsiye etmiştir. Sünnetlere, o zamanki sahabelerin (bizzat) şahit olmaları nedeni ile “sünnet” denilmektedir. Oysa, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) ve o şanslı sahabelerin cennete intikali ile,  “ibadetlerin ve Kur’an’ın öğretilerinin canlı uygulanması” devri bitmiştir. Uygulamalar bitmekle beraber, uygulamaların yazlı hale getirilmesiyle  “hadis” dönemi başlamıştır. Bu yüzden, (çok rahat) ‘hadis = sünnet’ diyebiliyoruz.

İkinci bir husus ise, hadislerin gerçekliği üzerinedir. Hadislerin birçok kaynaktan aktarıldığını biliyoruz. Aktarılan hadislerin, Kur’an ile olan bağı ve doğruluk ya da çelişkilerini araştıran ve süzen din âlimleri, çalışmalarını günümüzde de sürdürmektedirler. Allah onlara kolaylıklar versin! Benim burada aktaracağım bilgi, aktarılan hadislerin, o zamanın yazılı kaynaklarına dayandığını hatırlatmam olacaktır. Çünkü yazı için, yaklaşık 1500 yıl önce kâğıt (papirüs gibi), kurutulmuş hayvan derileri, bezler, kemikler, taşlar, kurutulmuş kil ve kiremit kullanılıyordu. Dolayısı ile yıllar sonra bile kolayca bozulmayan bazı kaynaklar, birçok değerli din âlimi ve yazara “kaynak” olmuştur. Bizim bunların doğruluğundan yana bir şüphemiz yoktur. Ancak, tekrar yazılmalarında, bir değiştirme, ilave yada ortadan kaldırma varsa, bunun vebali, o dönemin anlayışı, yöneticileri ve din âlimlerinin üzerindedir. Çok şükür ki, Türkiye, Mısır, Pakistan ve İran gibi dirayetli ülkeler, İslâm’ın yozlaştırılmasına ve hele hele, hadislerin yanlış yorumlanmasına izin vermemektedirler. Ayrıca, İslâm Araştırma Enstitüleri kurarak, İslâm’ın yayılmasına yardım eden ülkelerin sayısı ve niteliği artmaktadır. Uzakdoğu’daki Malezya, Endonezya ve Bangladeş buna en güzel örneklerdir.   

Sonuç: 

“Hadislerin, kulaktan kulağa söylenerek ve aktarılarak geldiği” ve doğal olarak da “Hadislerin değiştirildikleri” söylemleri doğru değildir. Zaten böyle bir söylem ve aktarma da (mantık olarak) yanlıştır. Üstelik bir hadisin, öncelikle Kur’an-ı Kerim’le ve sonra, (farklı) bir kaynağa dayandırılan karşılığı ile karşılaştırma yapılmaktadır ki, doğru olan da budur. Nisa suresi, 80. ayette yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor;

“Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki,) Biz seni onlara bekçi (olarak) göndermedik!” 

Burada dikkat edilirse, Allah’a itaat için kişilerin serbest bir iradeye sahip olduğu ve aklını kullanması gerektiği işaret ediliyor. Çünkü Peygamber de fani olduğundan, sonraki dönemler için, herkesin kendi yaptıklarından sorumlu olacağına dair mesajlar vardır. 

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları bilinçli, uyanık, Kur’an ile yaşayan, sünnetler (=hadisler) üzere olan kullarından eylesin… Amin! 

(NOT: Yirmdördüncü bölümün sonu…)