Betül Gökçe AKGÖL'ün 2 Mayıs 2025 tarihli yazısı: Her Şeyin Anlamı Var mı, Yoksa Biz mi Uydurduk?

İnsan, düşünen bir varlıktır; bu artık yalnızca felsefi değil, bilimsel olarak da kabul edilen bir gerçek. Ancak düşünmenin en keskin ucu, bizi bir yerde mutlaka "neden?" sorusuna getirir. Neden yaşıyoruz? Neden kaybediyoruz? Neden seviyoruz, özlüyoruz, acı çekiyoruz? Bu soruların ortak noktası şudur: Hep bir anlam ararız.

Doğada, bir taş neden oradadır diye düşünmez. Bir ağaç büyürken geleceğini sorgulamaz. Ama insan, kendini bildiğinden beri, yaşadığı her anı bir bütünün parçası kılmaya çalışır. Çünkü anlam, kaotik evrende bize yön veren pusuladır. O pusula olmazsa savruluruz. Ve belki de en acı gerçek şu: O pusulayı da biz yaparız.

Dinler, mitolojiler, sanat eserleri, edebiyat... Hepsi anlam üretmenin yollarıdır. Bir çocuğun neden öldüğünü anlamlandıramazsak adaleti; bir sevginin neden karşılıksız kaldığını açıklayamazsak insan ilişkilerini sorgularız. Cevap bulamazsak, kendimizce bir hikâye yazarız. Belki bu yüzden Tanrılar yarattık. Belki bu yüzden sonsuz aşk masalları anlattık. Çünkü evrenin soğuk sessizliği karşısında, anlam bizim en sıcak sığınağımızdı.

Ama ya gerçekten hiçbir şeyin anlamı yoksa? Ya bu koca evren, bizler burada neden buradayız diye kafa yorarken, sadece kayıtsızca dönüyorsa? O zaman yaşadıklarımız, çektiğimiz acılar, kurduğumuz hayaller sadece bir tesadüfün ürünü mü olurdu?

Belki de anlamı biz uydurduk. Ama bu, onu önemsiz yapmaz. Aksine, onu daha da değerli kılar. Çünkü uydurduğumuz anlamlarla yaşamı dayanılır, ilişkileri anlamlı, kayıpları katlanabilir hale getirdik. İnsanı diğer canlılardan ayıran şey, gerçekleri değil; gerçeklere verdiği anlamları yaratmasıdır.

Sonuç olarak, her şeyin doğuştan gelen bir anlamı olmayabilir. Ancak biz insanlar, anlamı yaratmakla kutsanmış bir türüz. Belki de mesele, evrenin ne dediği değil; bizim ona ne söylediğimizdir.

Ve belki de, tüm bu karmaşanın içinde tek gerçek şu: Anlamı biz uydurduk… ama o uydurduğumuz şey, bizi insan yaptı.