Sedat SADİOĞLU'nun 30 Temmuz 2025 tarihli yazısı: KALİTENİN BOYUTLARI-9/1: Bazı Önemli Olgular

İnsan İçin Malzemenin Önemi

İnsanlar hangi türden malzemelere gereksinim duyarlar! Bunun yanıtı için öncelikle malzeme kaynaklarını bilmeliyiz. Bunlar;

1.derece kaynaklar; bütün temel besin maddeleri (su, tarım ürünleri, hayvan ürünleri, vb)

2.derece kaynaklar; korunma ve barınmaya yönelik olanlar (bütün endüstriyel malzeme grupları, silah(!), vs)

3.derece kaynaklar; işin yapımına yönelik malzemeler (bütün yapay ve doğal hammaddeler)

4.derece kaynaklar; lüks tüketim malzemeleri

Dünya savaşlarına dek her zaman uğrunda savaşılan ve uğrunda mücadele verilen kaynak; birincisi yani besin maddeleri ve bunları yetiştiği alanlar için olmuştur. Günümüzde, yukarıdaki sıralama adeta tersine dönmüştür. Yani artık lüks tüketim maddeleri ön planda gibidir. Hep çevremizde duyarız, “yiyecek lokması yok, evinde iki televizyonu var!”, “nefesi kokuyor, gelişmiş cep telefonu eksik olmuyor!” ya da, “evde iki kişiler, iki ayrı arabaları var!” Bu örnekleri artırabiliriz.

Günümüz tüketim toplumudur. Bu bir süreçtir ve aynı zamanda insanlığın bir gelişmesidir. Ayrıntılara girmeden önce, malzemenin ne olduğuna bir bakalım. Malzeme; üretime ve tüketime konu olan, organik ya da inorganik olabilen, ekonomik değeri olan bütün maddelere denir. Bu maddeler, ham, yarı-işlenmiş ya da bitmiş olsun fark etmez.

Buradan ilk çıkan sonuç şudur; o halde insan da bir çeşit malzemedir. Bu, doğrudur. Nitekim, Ortaçağda bile kölelik sisteminin yaşanmış olması, buna güzel bir örnektir. Günümüzde çalışan bütün sistemlerin elemanı insan olmuştur. İnsan artık mal değildir, ancak sistemin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu tespit aynı yöntem gibi ve makina gibi, insanın da düşünülmesi gereken bir unsur olduğunu gösterir.

Bugün insanoğlu, yeryüzündeki malzemeyle yetinmeyip, gezegenlerarası madencilik projeleri geliştirmektedir. Mars’taki insanlık adına yapılan bütün uzay çalışmalarının temelinde, ekonomik kazanç ve düşünce yatmaktadır. Hatta daha ileri giden teorisyenler, enerjinin sonsuz kazanımı için, dev güneş kollektörlerini (bir çeşit ayna) uzay boşluğuna taşımaktadırlar. Günümüzde vazgeçilmez ve uğrunda savaşılan en önemli madde, ucuz enerji olmuştur. Enerji bütün üretime ve tüketime konu olan her şeyi körüklemektedir ve adeta peşinden sürüklemektedir.

Maddi anlamda malzemeden anladığımız, yığınlar halindeki katı maddelerdir. Bu durum, malzemenin göze ilk çarpan ve ekonomik değeri miktarıyla orantılı yanıdır. Oysa, nükleer malzemeler, nano-teknolojik ürünler veya ileri teknoloji ürünleri diye adlandırılan malzemeler, çok daha değerli ve gelecek açısından ümit vadeden türdendirler. Malzemedeki bu hızlı gelişmeler, hiçbir zaman besin maddelerinin popülerliğini son sıraya düşürmemiştir. Gelişmiş ülkeler de dahil bütün ülkelerde ilk sıralarda besin maddeleri yer almaktadırlar. Teknolojideki yüksek hızdaki gelişmeler, besin maddeleri için alternatiflerin bulunmasıyla, yakın bir gelecekte, önem sırasının değişeceğini göstermektedir. Bu şu demektir; insanoğlu teknoloji geliştikçe, çok daha ucuz, az kullanımlı ve pratik, çok daha zengin ve fazla proteinli, fazla vitaminli ve kısaca çok daha kalorili besin maddeleri ile beslenme işini halledecektir. Bugün, uzay çalışmalarında astronotlar, zamanlarını çok verimli kullanabilmek ve ortam şartlarının uygunsuzluğu gibi nedenlerden, sıkıştırılmış ve zenginleştirilmiş (hap-şeklinde) depo-besin maddelerini kullanmaktadırlar. Buradan yola çıkan yatırımcılar aroma endüstrisinde dev adımlar atmışlardır.

Buradan geleceğe dönük güzel sonuçların çıktığını görebiliriz. İnsanoğlu, uğruna çok zaman ve değer harcadığı beslenme gereksinimi için, artık daha az uğraşacaktır. Zamanının geriye kalan kısmını, enerjisini, düşüncesini ve değerlerini geliştirmek ve rahatı, sağlığı ve geleceği için harcayabilecektir. Bu, belki de ütopik (ulaşılması güç hedef) bir düşüncedir. Ancak hayal etmesi bile çok güzeldir, eğer insanlığın gelişmesi amacına hizmet edecekse….

İnsan-Toplum-Sanayi Olgusu

Günümüz insanları kendisini artık, bir üretim/hizmet çarkı içinde bilen, gören ve bu olgunun bir parçası olarak düşünen duruma gelmiştir. İnsan boyutları için çarkın elemanları, çarkın kendisi ve karşı çarklar fazla fark etmemekte, herkes etkilenmektedir. Kısaca, yaşamın belirli saatlerinde uyanan, giyinen, ulaşan, çalışan, tartışan, üreten, buluş yapan ve vaktini geçiren bizler, aslında farkında olmadan bir sistemin parçasıyız. Bakış açıları değişmekle birlikte, gerçek olan sadece bu sitemin işleyişidir. Bu sistem önceden de işliyordu, şimdi de işliyor ve belki de uzun bir süre daha böyle işleyeceğe benziyor.

Yöntemler, hedefler, planlar, programlar ve uğraşlar ne olursa olsun, amaç tek olmalıdır yani insan olmalıdır. İnsanın, düştüğü ya da düşmesi olası her hata, tuzak, zorluk ve karanlık noktalar aşılmalıdır. Toplumun en küçük öğesi olan insan, tek başına her aşamayı geçemez. Geçse bile, bu aşamaların sayısı az olur. Aşamaların hızlı ve dev adımlarla aşılması, ancak birliktelik kavramıyla yerini bulur. Bu konuyla ilişkili örnekler verecek olursak;

düşünmek - denemek - uygulamak....(1)

tasarlamak - ön üretim - seri üretim....(2)

üretmek - tanıtmak - satmak.........(3)

(1)’de, birey tek başına hareket edebilir. Hatta daha ileri gidebilir, tipik uygulamalar yapabilir. (düşünce gücünü tasarımda kullanır ve bir çeşit buluş yapar) (2)'de grup çalışması gerekecektir. Çok çeşitli meslek kollarının olması ve uzmanlaşmaya gidilmesi, grup veya ekip çalışmasını zorunlu kılmaktadır. Üstelik günümüz sadece bilgi çağı değildir. Aynı zamanda teknoloji çağı, bilişim çağı, iletişim çağı ve uzay çağı olarak da nitelendirildiğine göre, yalnız hareket eden kişi, zaten pek çok alana ve zemine ulaşamamaktadır. Bu zeminler artık ulusal değil, uluslararası olmaktadır. (3)’de bu son olgu da yetmemekte, sınırlar zorlanmakta ve çokuluslu ortaklıklar gündeme gelmektedir. Hatta uluslar daha da ileri giderek, siyasi ve ekonomik politikalarına ters düşme pahasına, zıt kutuplu uluslarla bu ortaklıkları kurmaktadırlar.

Sonuç Olarak;

Çalışmaların ve uğraşların sonucu belki maddi bir kazanç ve az da olsa manevi bir doyum olacaktır. Ama mutlaka insanı hedef almalıdır. İnsanlar, yıllarboyu kendisini rahata, güvene ve sürekliliğe kavuşturacak yolları aramış, kısmen bu yolları bulmuş ama arayışı hiç bitmemiştir. Toplumlar sırasıyla ilkel, göçebe, yarı-göçebe, yerleşik, sanayi ve bilişim toplumu kavramlarıyla günümüze gelmiştir. Alınan bu yoldan geriye dönüş yoktur. Artık hedefler ve ortak düşünceler vardır. Bu güzel düşüncelerden bazıları;

İnsan sağlığı için; -sağlıklı yaşam -sağlıklı çevre -sağlıklı insan, vb.

İş hayatı için; -açıklık –şeffaflık -güven, vb.

İmalat sektörü için; -güvenilir ürün -sağlam ürün -fonksiyonel ürün - kaliteli ürün, vb.

Hizmet sektörü için; -iyi hizmet -hızlı hizmet –kusursuz hizmet-temiz hizmet, vb.

Yukarıdaki örnekleri artırabiliriz. Ama asıl verilecek veya verilmesi gereken mesaj; insan ve insana yapılacak olan her şey olarak algılanmalıdır.

Stres Yönetimi

Stres hakkında ayrıntıya girmeden ve konunun insan boyutunu dikkate alarak bazı saptamalar yapmak istiyorum. Bütün pozitif bilimlerde, hiçbir sorunun tek bir çözümü olmadığı gözönüne alınırsa, toplumsal kökenli sorunların da çözümü tek değildir. Yani, stresin doğrudan insan, toplum ve küresel yaklaşımlı kaynakları vardır. Stresi yenebilmemiz yada aşabilmemiz için, kontrolü elimizde tutmalıyız ve bunun için de konuya iyi bilmeliyiz.

İnsan kökenli stres, insanın kendi çabasıyla enaza indirilebilir veya üzerine gidilebilir. Bunların bazıları;

* Mükemmelliğe ulaşamama kaygısı (sürekli hata yapma korkusu)

* Gelecek korkusu (kötümserlik)

* Lüks özlemi

* Baskıcı aile yapısı yüzünden yasaklara eğilimli olma

* Kişisel katı prensipler (saplantılar)

* Fanatiklik (aşırıya varan hareketler)

* Sertlik tutumları (davranışları)

* Acelecilik (dikkatsizlikler), vb.

Toplum kökenli stres, insanın boyunu biraz aşan ancak, yardım alınarak çözümlenebilecek bir yapı sergiler. Bunların bazıları;

* Katı dinsel (daha çok mezhepler) ve toplumsal (geleneksel) kurallar

* Katı hukuksal kurallar (yasalar)

* Çalışma hayatındaki kimi anlamsız kurallar

* Kötü ulaşım ve trafik şartları

* Tutarsız, benimsenmeyen ve istikrarsız siyasi kararlar, vb.

Dünyada yaşamanın verdiği ve dünyamızın kendine özgü sorunları olan yapısı da ister istemez stres kaynakları ortaya çıkarmaktadır. Bunların saptanması, üzerine gidilmesi ve çözülmesi, bazen kolay olmakla beraber, bazen de çok bilinmeyenli denklem halini almaktadır. Yani, çözümlenememektedir -en azından bu yüzyılda-

Bunların bazıları;

* Dünya savaşları

* Nükleer ve kimyasal faaliyetler ve denemeler

* Ormanların yok edilmesi, erozyon ve çölleşme

* Fosil yakıtların çok kullanımı sonucu atmosferin değişmesi (Küresel ısınma, vb)

* İç-savaşlar

* Dünyadaki zıt kutuplu silahlı güçler

* Birleşmiş Milletler ve bağlı organlarınca alınan taraflı kararlar

* Askeri amaçlı harekâtlar ve gizli servislerin çalışmaları

* Süren ırkçılık olayları, anarşi ve terör, vb.

Yukarıdaki bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Ancak bu, bizim ruhumuzu biraz daha karartacaktır. Önemli olan bu örneklerle başlangıç noktamızı belirlememizdir.

İnsan kaynaklı stresin aşılmasında, yine insanın kendi çabası birinci etkin yoldur. Diğer yollar psikolojik ve sosyolojik danışmanlıklarla aşılmalıdır. Bu ikinci yol, kısmen toplumsal stresin kaynaklarının ortadan kaldırılmasında da kullanılmaya başlanmıştır. Hatta cesur işletmeler daha ileri giderek, kuruluş-içi eğitimlerine psikolojik ve sosyolojik bilimi kullanan programları almışlardır. Bunların bazıları;

* Davranış bilimleri

* İnsanın dünyası

* İnsanın kendini aşması

* Hızlı düşün doğru karar ver

* Ekip çalışması

* Başarının sırları, vb.

Saptanması kolay, çözümü de kolay olan bazı stres kaynakları, kolay çözümlenebilmekteyken, dini, geleneksel ve hukuksal kökenli olanları çözmek o kadar da kolay değildir. Çünkü, bunların geçmişi ve dayanağı vardır. Üstelik bazı tartışılan yönlerinin üzerine gidilmesi mümkün bile değildir. Dolayısı ile uzun zaman alan ve zamana bırakılan bir statüleri vardır. Toplumu ilgilendiren bütün stres kaynakları ancak uzman kişi, kurum veya kuruluşlarca ve uzun zamanlı çalışmalarla ortadan kaldırılabilir.

Dünyadaki pek çok sorun, pek çok tutarsız anlamsız, yanlış, taraflı ve korkutucu kararlar, ister istemez bizi karamsarlığa itmektedir. Bu, ne yazık ki artık bizler tarafından kanıksanmaktadır. İnsanoğlu bugün pek çok sorunun üstesinden gelebilecek bir seviyeye ulaşmıştır. Sorunlar çözümlenebilir yapıdadırlar. Bunu bilmek için öyle uzman olmaya yada uzmanlaşmaya da gerek yoktur. Dünyada söz sahibi birçok ulusun gerçekten sorunlara çözüm bulmak için bir araya gelmeleri yeterlidir. Ancak Birleşmiş Milletler olarak bilinen ve bütün dünya ülkelerinin üye olduğu böyle bir kuruluşta, bazı ülkelerin veto hakkının bulunması anlaşılır gibi değildir. Bu taraflı durum, alınacak acil ve akılcı kararların çıkmasına hiç şüphesiz engel olmaktadır.

Stres yönetimi alt başlığı ile benim üzerinde durduğum konu, stres olayında insan ögesinin önemi, rolü ve katkısını hatırlatmak ve stresin yine insan tarafından aşılabileceğini örneklerle göstermektir.

(NOT: 9/1. bölümün sonu…)