Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 14 Şubat 2024 tarihli yazısı: Niyet

Yaşam statik değil dinamiktir.

Yaptığımız her iş, hareket, söz, davranış, icraat, faaliyet, girişim etki ya da tepki olarak muhataplarımızda ve de toplumda karşılık bulur ve bu etki dalgalar halinde yayılarak devam eder, ta ki gücünü kaybedene ya da daha güçlü bir dinamik durum ortaya çıkana kadar.

Toplum içinde yöneticiler, askeri birliklerde komutanlar, sınıfta öğretmenler, derneklerde başkanlar, gemilerde kaptanlar, takımlarda teknik direktörler, borsalarda brokerler bulundukları alanlarda diğer paydaşlara göre daha fazla belirleyici ve etkileyici role sahipken; ringde boksör, uçakta pilot, ameliyathanede doktor, sınavda öğrenci anlık duruma göre kendine dönük daha çok motive edici rolü ve gücü stresle birlikte taşır.

Sonuç olumlu ya da olumsuz olabilir. Her başarısız deneme aslında kazanılan bir tecrübedir. Kişinin yaptığı iş’te, davranışta ve söylemde niyetine bakmak her şeyden evladır. Kişi farklı yol ve yöntemler deneyerek, seçerek ya da geliştirerek süreci devam ettirir. Farklı varyantlar kullanarak çeşitli varyasyonlar ile istediğimiz sonuca ulaşabiliriz hem deneyimleyerek hem de öğrenerek. İlk temel kural ise amaç belirleyip, niyet etmek.

Niyetler amellere göredir.

Herkes, yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.

Niyet amelin ruhudur, niyetsiz amel ölü sayılır. Kalpteki inanç ve niyet esastır. İyi düşünmek, iyi niyetli olmak insana hem dünya hem de ahirette huzur ve saadet getirir.

Niyetler amele göre olunca her şey yerli yerine oturuyor. Niyetin ne ise hedefin de o oluyor. Hedefe varmak için yol seçimi de senin elinde yola çıkmakta.

Kimi para kazanmak için çıkar yola, kimi helal para kazanmak, kimi ise helal para kazanmanın yanında diğer insanlarında para kazanmasına vesile olmak için çıkar yola ve bazıları ben helal dairesinde kalarak; ‘’İnsanlara faydalı olmak için yola çıkayım da rızkım beni nasıl olsa bulur.’’ der.

Büyük insanlar adalet için,  küçük insanlar menfaat için çaba gösterir.

Kimileri siyasi ikbal, kimileri makam ve mevki, kimileri şöhret, kimileri önde olmak, kimileri kibrinin peşinde, kimileri gösteriş, kimileri ‘’Ben buradayım.’’ demek için, kimileri hırsının esiri olarak çıkar yola, dava adamı olamaz ama iyi derecede dalkavuk ve yalaka olur. Davaya da sözleri, eylem ve davranışları ile büyük zarar vermeleri de cabası. Dava için çıkılan yolda şahsi çıkar ve menfaatleri için adım atmaktan geri kalmayan bu şahsiyetsiz tipler, diğer onurlu ve sadık dava adamlarını da negatif yönde etkileyerek, kaosa doğru sürükler. Yolu bilmekle yolda yürümek çok farklı şeylerdir. Çıkılan bu kutsal yolda dışarıdan gelen tehlikelere karşı daima hazırlıklı olan yol arkadaşlarını; birlik ve beraberliği ağacı içerden kemiren kurt gibi zayıflatarak en yukarıdan en aşağıya kadar yapıya zarar verirler.

İnsanlar, kişisel menfaatleri devreye girdiği zaman hainleşirler.

Yola çıktıklarını yolda bulduklarınla değiştirirsen, hem yolunu kaybedersin hem de dostunu. Vicdan, adaleti en hassas gösteren terazidir, ta ki kefesine kendi egonu, kendi çıkarını, kendi nefsinin taleplerini koyana kadar. İyiler, her zaman iyidir, azizim. İnsan, muhabbet duyduğu kişinin kaderinden payını alır. Dostunun derdi ile dertlenmeyen zaten o kişinin dostu değildir ya büyük bir çıkarı vardır ya da büyük bir hesabı.

Dava; iyi olma davası, iyi kalma davası, insan olmak davası, kulluk davası, var olma davası, memleket davası, Hak davası, adalet davası diye uzayıp giden listede sen hangi davanın adamısın? Hangi dava senin davan? Hangi davanın derdi ile dertleniyorsun? İlk olarak insan kendine sormalı bu soruları samimiyetle. Sonra da davasına sahip çıkmalı, destek vermeli ve derdi ile dertlenmelidir.

Kim daha ziyade uyanıksa, o daha ziyade dertlidir.

Dert, insanı derviş ederse mükafat olur,

Dert, insanı aydınlatırsa felah bulur,

Dert, insanı kül ederse aşk olur,

Dert, insanı mahvederse yazık olur,

Dert, insanı saptırırsa günah olur,

Dert, insanı öldürürse, ölen kurtulur.

Dünyada var mıdır ki dertsiz başı olan? Derdi olmayanın davası da yoktur. Davası olmayan ise yaşamıyordur diğer bir deyişle ölüdür. Bilmezler mi ki derdi veren Allah, dermanını da verir. İnsan için sabretmek, istişare etmek, azimle çabalamak, varyasyonlarda bulunmak, tevekkül etmek, kabullenmek gibi durumlar sonucu belirleyen bir sebeptir. Sebepler, biz düşünen insanlar için vardır.

Kişinin fikrinde ne varsa zikrinde o olur:

Bir kişi, namaza durduğunda, “Farz’’ olduğu için durur.

Birisi, namaza durduğunda, “Cenneti kazanmak.’’ için durur.

Birisi namaza durduğunda, “Herkes görsün!’’ diye durur.

Birisi namaza durduğunda, “Ben de sizdenim!’’ diye durur.

Derviş, namaza durduğunda, “Özledim.” diye durur.

Hayatın içinde başka örnekler yok mu? Çalıştığınız işyerinde ne niyetle bulunuyorsunuz, çalışmanın da bir ibadet olduğu gerçeğini hiç aklınıza getirdiniz mi? Vicdan terazinizin kefesine kendinizden koymayarak neleri adaletli bir şekilde tarttınız bugüne kadar? Bir de makam ve mevki sahibiyseniz vay halinize sözüm meclisten dışarı. Kendi ikbalinizin peşinde koşarken bunları düşünecek zaman bulamadınız mı yoksa?

Hiçbir şey için geç değil!

İlk önce kendi iç dünyanızı tamir edin!

Vicdan terazinizin ayarlarını yapın!

Davanızı seçin!

Niyet edin!

Harekete geçin!

İyi olun ve iyilik edin!

Yolunuz açık olsun!

Ben mi?

Artık, mağrur şehirlere, kibirli yöneticilere, menfaat peşinde koşan yalakalara, kişiliksiz ve karaktersiz şakşakçılara, beyin-kalp-vicdan-akıl fonksiyonları körelmiş bireyler ile hissiz kalabalıklara dayanamaz oldum.

Yoldayım.

Ve yol uzun…