Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 29 Ocak 2024 tarihli yazısı: Şimdi

Şimdi!

Yarın olmaz, şimdi!

Bugün kendine biraz daha fazla zaman ayırıp, An’ı düşünsen. Yaşadığın şu An’ı.

Geçmişte çok fazla zaman harcıyoruz ve gelecek kaygısı her an hepimiz tarafından düşüncelerimizde defalarca tekrar tekrar yaşanıyor, eylemlere dönüşmeden.

Şunu nasıl yapsam?

Yapmasam mı?

Yarın mı yapsam?

Haftaya yaparım!

Ne desem, nasıl desem, desem mi, demesem mi?

Geleceğin kaygısını taşımak, geleceği gelmeden yaşamak. Bir de kopamadığımız ve yüklenip geleceğe taşıdığımız geçmişimiz var.

Keşke öyle yapmasaydım!

Onu demeseydim!

İşi kabul etseydim!

Onunla konuşsaydım!

Çok çalışsaydım!

Yaşanmışı, tekrar tekrar yaşamak. ‘’Keşke!’’ tuşuna basarak kaset gibi hayatı hep geriye sarmak.

Maç oynanırken, maçın her anında içinde olmak. Sonradan banttan izlemek, pozisyonlara takılıp kalmak, hakeme ve hava şartlarına bahane bulmak, şike izleri aramak, bir oyuncunun kötü performansına atıf yapmak kaybedilen puanı geri getirmez. Önümüzdeki maçlara bakmak ve devamlı formda olmak gerekir.

Hayatı bulabileceğimiz tek gerçek yer ŞİMDİ'dir. Maç sizin maçınız ve süre ilerliyor. Aldığımız her nefes bir ilhamdır ve bir son kullanma tarihi vardır.

Yaşam ve Ölüm. 

Her an tükeniyoruz.

Ve ömür sermayesinden harcıyoruz.

Limit artırımı da yok!

Ek süre talebi de geçersiz.

Peşin yaşıyoruz, ‘’Sonra yaşarım.’’, ‘’ileride yaparım.’’ size yaşanmamış bir hayat bırakır.

Gününüzü aceleye getirmeyin. Başrolünü oynadığınız kendi hayatınızda bir başrol oyuncusu gibi rolünüzü oynayın. Rolünüzün hakkını verin ki; size vaad edilen ebedi cennet hayatının biletini daha bu dünyada iken alın.

Aklınızdakilerle gündüzleri, yüreğinizdekilerle geceleri meşgul olun. Günde beş vakit zaman duraklarında mola vererek kendinizi şarj etmeyi de ihmal etmeyin. Siz de idrak edeceksiniz ki molalarda geçen süreler ömür sermayesinden tüketmiyor.

Hastalık ve hastalıklara yol açan şey, saati zorlamanın ve tabağınıza çok fazla şey eklemenin yarattığı strestir.  Geç yatıyoruz, yeterince uyuyamıyor ve dinlenemiyoruz, işe gitmek için erkenden kalkıyoruz, trafikte sıkışıp kalıyoruz ve her gün geçmişin yükünü taşıyarak geleceği endişe ile inşa edip, zaman içinde akıp giden tarihin peşinde koşuyoruz.

Evrendeki her şeyin içinde bir hareket, devinim vardır. Dalgalar, parçacıklar, frekanslar, bilinç, inanç ve hatta duygularımız. Bulunduğunuz şu anın tadını çıkarın, yaşamın kıymetini bilin. Her ikisiyle de iyi olmayı öğrenin; denge ve uyumu elde edeceksiniz. Hayatınız, eşsiz bir dünya senfonisi olmak üzere tasarlandı ve maestro sizsiniz ama zamanımızın çoğunu akordu bozuk amatör bir müzik grubunda basgitar çalarak geçiriyorsunuz.  Evrende var olan her şeyle ayrılmaz, bölünmez ve birlik içindeyiz aynı senfoni orkestrasındaki enstrümanlar gibi.

Ben sizinleyim. Sen bizimlesin. Ben seninleyim, sen benimlesin. Birbirimize değer vermeyi öğrenmeliyiz.

Ama, önce hayatımıza ince ayar yapmakla başlayalım.

Zaten, hayatımızın yarısını uyuyarak, geçiriyoruz yarısını da uyutularak. Bazen de geceleri uyutmayan şeyler vardır gecemizi gündüze çevirerek:

* Yapılanların pişmanlığı,

* Yapabileceklerin bilinmezliği,

* Yapılamayacakların çaresizliği.

Ve duamızda devamlı belirteceğimiz hayat mottosu:

‘’Allah’ım,

Değiştirebileceklerim için GÜÇ,

Değiştiremeyeceklerim için SABIR,

İkisini ayırt etmek için de AKIL ver.’’

Eskiden görünüşte dağınık ama iç dünyası derli toplu insanlar vardı. Oysa günümüzde dış görünüşü derli toplu ama iç dünyaları dağınık insanların. İnşa etmeye iç dünyamızdan başlamalıyız hayatımızı geç olmadan, hemen, şimdi…

Kendi yaşantımızda huzuru, mutluluğu ve dinginliği yakalamak dileğiyle!