Dr. R. Bülend KIRMACI'nın 12 Eylül 2025 tarihli yazısı: Siyasal Performans = Ekonomik Performans

Gerçekten de yazımın başlığı geçerli bir denklemin ifadesidir.

Test edilmiş, onaylanmıştır.

Ekonomide ileri giden ülkeler, siyasal açıdan doğru yapılar ve kavrayışlar üzerinden bu başarımı sağlamışlardır.

Siyaset gelişmiş ülkelerde ekonomiye takoz değil adeta lokomotif olmuştur.

Bizde bunun Atatürk dönemi dışında pek bir örneği yoktur.

Çok partili yaşamda ne yazık, siyaset kurumu çoğu zaman ekonomik ve sosyal hayatı geriden izlemiştir.

Oysa ekonomide başarım için, siyasete önemli görevler düşer, her şeyin başı da tutarlı bir bakış açısıyla çağı doğru okumaktan geçer...

90-100 trilyon dolarlık dünya pastasından yüzde yarımdan biraz fazla pay almaktayız.

Bununla birlikte yaklaşık “on yıl içinde dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmek” gibi bir hedef koymaktayız.

Bu hedefi tutturmak, ulusça bir ekonomi seferberliğini gerektirmektedir.

Önümüzde işlerimizi korumamız ve bir diğer yandan yeni iş alanları açmamız gereken bir süreç vardır.

İktisadi performansımızı yükseltmeliyiz.

Evet, ekonomik performans, siyasi performanstan bağımsız değildir...

Tıpkı, siyasi özgürlüğün ekonomide özgürlüğe bağlı olması gibi; bu iki unsur bir biriyle iç içe geçmiştir...

Ekonomik alanda planlama ve uygulamaya yönelik geçerli her standart, siyasi yönetim alanında en etkili dengeleme ve denetleme mekanizmalarına karşılık gelen verimli bir işleyişi çağırır.

Bu doğrultuda kamu yönetimi, hükümet ve belediyeler, Türkiye’nin varlıklarının en etkili bir şekilde değerlendirilmesinde özenli bir iş birliğine yönelmelidir.

Bin kere belirttiğim gibi, israf edeceğimiz tek bir kör kuruş yoktur.

"Tasarrufumuzu" artırmak ve buna kamudan başlamak zorundayız.

İşte siyaset bu konuda da öncülük yapmalıdır.

İster şirket olsun, ister devlet veya belediye bütçesi anlamında okunsun, kasaya giren veya rezervde bulunan her bir liranın dörtte birini tasarruf etmeliyiz.

Bir başka anlatımla kademeli olsa da tasarruf oranımızı % 25’lere yükseltmeliyiz.
Bunu da yatırımlara aktarmalıyız.

Türkiye, istihdamı artırmak, yatırımlarını çoğaltmak, üretimin gücüyle iç pazarını doyurmak ve artanı kurallar dahilinde dışsatıma yönlendirerek iki yakasını bir araya getirmek zorundadır…

Ve Türkiye dünyanın en değerli iktisadi köprüsüdür; Avrupa ile Asya’yı, dahası, Uzakdoğu ile Mağribi bir birine bağlayan bu altın köprü, insanımıza refah sağlamalıdır…

İşte siyaset bu gerçeklere göre organize olmalı ve ekonomik gelişmenin en büyük dayanaklarından birini oluşturmalıdır...