Utku KABAKCI'nın 11 Eylül 2025 tarihli yazısı: Adalet Arayışı

Postmodernizm ile birlikte siyaset sahnesinde değer ve kavramların içi boşaltılmaya başlandı. Bazı siyasi aktörler artık adaleti, özgürlüğü ve eşitliği erişilmesi gereken nihai bir hedef olarak kabul etmiyor. Bunun yerine söz konusu kavramların parıltılı imgeleri dolaşıma sokuluyor. Yani ilkeler, değerler ve belli başlı kavramlar bir ideal olmaktan çıkarılarak sloganlara indirgeniyor. Bu durumdan bilhassa “adalet” etkileniyor. Çünkü adaletin taşıdığı saf manaya değil de onun toplumu yatıştırıcı, kitleleri hizaya sokucu bir dekor olma işlevine gereksinim duyuluyor.

Bugün için gönül rahatlığıyla politikacıların gerçekten adaleti tesis etmek maksadıyla çabaladıklarını söyleyebilir miyiz? Yoksa yaptıkları şey, adalet varmış gibi görünsün diye gereken sahneleri kurmak mı? Mahkeme binalarının görkemli cepheleri, seçim meydanlarında atılan nutuklar ve kitle iletişim araçlarıyla aktarılmaya çalışılan duygusal(!) mesajlar; hakikati, doğruyu, adaleti sağlayabilir mi? Tüm bunlar birer gösteriden mi ibaret? Bu sualler elbette bir çırpıda yanıt bulabilecek kadar basit değil. Ve fakat basit olmadıkları kadar da mühimler. Bu yüzden de kamuoyunun dikkatine sunulmaya değerler.

Burada asıl sorun, yukarıda tarif edilmeye çalışılan imgesel işleyişin gerçekliğin ikamesi hâline gelmesidir. Çünkü siyasal alan, giderek doğrulardan, değer ve ilkelerden uzaklaştırılıyor ve bilgiye dayanmayan algıların eline terk ediliyor. Oysa toplumların arzu ettiği şey, yalnızca imajlarla beslenen bir tatmin değil, adaletin hem mikro hem de makro düzeyde var olabilmesidir. Kavramlar sadece vitrin süsü olarak kullanıldığında, politika ile doğru bilgi arasındaki bağ kopma noktasına gelir. Bahse konu bağın kopması ise bizleri gerçeklikten uzaklaştırır ve kavramların gölgeleri içinde mahkûm olmaya sürükler.