Hüseyin ALPASLAN’ın 22 Eylül 2025 tarihli yazısı: Batı’nın Çifte Standardı: Ermeni Meselesinden Gazze’ye
Tarih bize sadece geçmişin olaylarını değil, insanlığın vicdanını ve adalet anlayışını da gösteren bir ayna sunar. Osmanlı’dan bugüne uzanan süreçte, Batı dünyasının Doğu meselelerine yaklaşımında değişmeyen bir tavır dikkat çeker: Kendi çıkarlarına uygun düştüğünde insan hakları ve adalet söylemini yücelten Batı, işine gelmediğinde bu değerleri görmezden gelir. Ermeni meselesinde Türkiye’ye yönelik taraflı yaklaşımlar ile bugün Filistin’de yaşanan trajedi karşısındaki ikiyüzlü tutum, bu tarihsel çizginin keskin örnekleridir.
Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde, büyük güçler Ermeni meselesini sadece insani kaygılarla değil, imparatorluğun topraklarını parçalama ve kendi nüfuz alanlarını genişletme aracı olarak kullandı. 20. yüzyıl boyunca bu konu, çoğu kez tarihî bağlamından koparılarak ve arşiv çalışmaları hiçe sayılarak Türkiye’ye karşı siyasi bir baskı unsuru hâline getirildi. Oysa tarihçiler bilir ki, bir milletin yaşadığı acılar, tek taraflı anlatılar ve politik araçsallaştırmalarla değil, kapsamlı ve dürüst bir tarihsel analizle anlaşılabilir. Ne var ki Batı, kendi sömürgeci geçmişindeki katliamları çoğu zaman örtbas ederken, Osmanlı’nın karmaşık bir savaş ortamında yaşadığı hadiseleri “soykırım” yaftasıyla mahkûm etmekte tereddüt etmedi.
Bugün aynı Batı, Gazze’de ve Kudüs’te yaşananlara karşı benzer bir çifte standardı sürdürüyor. İsrail’in askeri operasyonlarıyla yüz binlerce Filistinli yerinden edilirken, hastaneler ve okullar bombalanırken ve siviller uluslararası hukukun en temel kuralları hiçe sayılarak hayatını kaybederken, Batı dünyasının büyük bir kısmı sessiz kalmayı veya diplomatik manevralarla bu durumu meşrulaştırmayı tercih ediyor. ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde Gazze’de ateşkes çağrısı yapan tasarıyı altıncı kez veto etmesi, bu yaklaşımın en güncel ve çarpıcı örneğidir. İngiltere ve Fransa’nın Filistin devletini tanıma yönünde attığı sembolik adımlar umut verici olsa da, bu tanımaların sahadaki yıkımı durdurmak için yeterli olmadığı ortada.
Bu tablo, tarih boyunca değişmeyen bir eğilimi teyit ediyor: Batı, çıkarları söz konusu olduğunda hak, hukuk ve insani değerleri bir kenara bırakıyor. Osmanlı topraklarında Ermeni meselesini siyaseten araçsallaştıran güçler, bugün de Filistin meselesinde benzer bir ikiyüzlülük sergiliyor. Türkiye’ye yöneltilen tek taraflı suçlamalar ile Filistin halkının uğradığı adaletsizlik arasındaki paralellik, Batı’nın tarih boyunca süregelen seçici vicdanını gözler önüne seriyor.
Kudüs’ün işgal edilmiş sokakları ve Gazze’deki yıkım, tarihçiler için sadece güncel bir trajediyi değil, geçmişin derslerini de hatırlatıyor. Tarih, güçlü olanın her zaman haklı olmadığını defalarca kanıtladı. Osmanlı döneminde Kudüs, Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin bir arada yaşadığı bir şehir iken, sömürgecilik ve işgal politikaları bu dokuyu zedeledi. Bugün aynı şehir, Filistin halkının direnişinin ve uluslararası adaletin sorgulandığı bir sembol hâline gelmiş durumda.
Türkiye, bu tarihî bağlamın farkında olarak Filistin halkının haklarını savunmayı sürdürüyor. Ancak Batı’nın hem Ermeni meselesinde hem de Filistin’de sergilediği çifte standart, uluslararası sistemin adalet ilkesinin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Tarih, sadece zalimleri değil, sessiz kalanları da kaydeder. Ermeni meselesinde politik hesaplarla Türkiye’yi mahkûm edenlerin, Filistin’deki sivil kayıplar karşısında sessizliğe gömülmesi, bu kaydın kara bir satırı olacaktır.
Bugün Gazze’de yankılanan bombalar ve Kudüs’te yankılanan çığlıklar, Batı’nın değişmeyen yüzünü bir kez daha açığa çıkarıyor. Tarihçi gözüyle bakıldığında, bu çifte standartların bedeli sadece Filistin halkının çektiği acılarla sınırlı değildir; insanlığın vicdanı, adaletin evrensel değeri ve tarihsel hafızanın güvenilirliği de bu bedeli ödemektedir. Eğer insanlık gerçekten ders almak istiyorsa, geçmişte Osmanlı’ya yöneltilen taraflı ithamlarla bugünkü Gazze sessizliğinin aynı zihniyetin ürünü olduğunu görmek zorundadır. Aksi hâlde tarih, bu ikiyüzlülüğü affetmeyecek ve sessiz kalanların adını utançla anacaktır.