Dr. R.Bülend KIRMACI'nın 19 Aralık 2025 tarihli yazısı: Dersler…

Toplumların da, kamu yönetimlerinin de yaşanılan olay ve olgulardan alması gereken dersler vardır…

Pandemi, “büyük salgın” bunlardan biriydi…

Geride kaldı, ancak Yeni Dünya Düzeninin heybesinden her an yeni küresel tavşanlar / zorluklar çıkabilir…

Bir kere bu süreci kamuculuk anlayışıyla ve disiplinli toplumlar çok daha iyi yönettiler.

Krizin fırsata çevrilmesinin önüne koyabildikleri kadar bariyer koydular, yönetişimin gücüyle halk ve devlet el ele salgının yarasını en aza indirgediler.

Ancak, sadece eşikteki olası “salgınlar” değil, deprem, tsunami, volkanlarla, o arada büyük ölçekli silah denemelerine tepkiyle bir beşik gibi huzursuzca sallanan doğa / tabiat alarm vermekte…

Peki ne yapmalıyız?

Şu gerçekleri kavramalıyız:

Birincisi, sağlık bir kamusal hizmettir, herkese parasız ve en kaliteli şekilde sunulmalıdır.

Nüfusun tümünü kapsayacak şekilde koruyucu temelde birinci basamak sağlık hizmetleri etkinleştirilmelidir...

GATA eski statüsüne kavuşturulmalı, Hıfzısıhha ihya edilmeli, sağlık ocakları güçlendirilmelidir...

İkincisi, gıda güvenliği bir ulusal meseledir; bu anlamda tarım politikaları da milli olmak zorundadır.

Üçüncüsü, eğitimli bir toplumun “aklını çelmek”, “bileğini bükmek” kolay değildir; her alanda her anlamda eğitime yaşamsal önemi verilmelidir.

Eğitim, ulusal ve kamucu olmalıdır.

Köy okulları açılmalıdır. Devlet okulları teknik olanaklar ve kadro olarak güçlü kılınmalıdır.

Yaygın eğitimden, açık öğretimden üretici halkın yararı için daha çok yararlanılmalıdır...

Geliniz biz bir dayanışma ve direnç noktası olarak zincirin en önemli halkasından başlayalım:

Temiz havayı, akarsuları, su kaynaklarını, gölleri, göletleri, ovaları, yaylaları koruyacak bir temel anlayışı da kolay kılacak şekilde temiz ve sağlıklı gıdayı sağlayacak tarımsal üretimin çağdaş ilkeleri üzerinde duralım:

İlk olarak şu ilke gelir: Üretici ve Tüketici aynı vatandaştır.

Vatandaşı iktisaden, sağlık, gıda, çevre konusunda korumak devlet görevidir.

Yerli tohumlama, güvenilir ilaçlama ve mazot giderine katkıyla üretici desteklenmelidir.

Kooperatifler yurt genelinde yaygınlaştırılmalı, kooperatifçilik yalnız iktisadi bir kurum olarak değil bir eğitim yuvası olarak da değerlenmelidir.

Toprak ıslah ve verimlilik çalışmaları, ürün desenlerinin tespiti ve pazar olanakları açısından entegre bir Milli Çiftçi Bilgi Sistemi oluşturulmalıdır.

Yurt genelinde tanzim satış mağazalarının sayısı artırılmalıdır.

Devlet, depolama ve nakliye hizmetlerinde nokta ve istasyon desteği sağlamalıdır.

Hiçbir üründe olmaması gerektiği gibi: Özellikle yem, arpa, buğday vb. stokçu depoculuğa izin verilememelidir.

Kolayda (gündelik) mallarda ise market zincirlerinin "anlaşmalı" ve abartılı zamlarına karşı kesilen cezalar tatbik edilmelidir.

%50'den fazla ithal hammaddeye bağlı olmayan her türlü ürün son tüketim tarihine kadar geçerli önceki fiyata satılmalıdır. (yani rafa ve piyasaya çıktığı tarihteki fiyatına tüketilebilmelidir)

Devlet, ürünün değerini zamanında belirlemeli, değerinde ödemelidir. (alım yapmalıdır)

Tarımda yatana değil üretene destek olmalıyız.

İlgili bankalar üretimi desteklemelidir.

Ziraat mühendislerine köylerde ve ortak köy üretim alanlarında istihdam sağlanmalıdır.

Dünya Fındık Borsası merkezini Türkiye'ye taşımalıyız.

Ayrıca, ürün borsaları kavramını daha etkin değerlendirmeli ve geliştirmeliyiz.

Nihayet tüm küresel ve ulusal ekonomik ve sosyal yıkımlardan sonra, "güvenlik" kavramını zenginleştirmenin ve derinleştirmenin zamanıdır...

Bir, gıda güvenliği ve enerji güvenliği, iki, sosyal haklar ve güvenlik!

İşte bu anlayışla dersimizi iyi çalışmış, ödevlerimizi tam yapmış oluruz.

Toplumumuzu sağlık, çevre, gıda bakımından güçlendirip, her türlü doğal veya yapay afete ve felakete karşı da korunaklı hale getirebiliriz…