Sedat SADİOĞLU'nun 2 Haziran 2025 tarihli yazısı: HAYATIN BOYUTLARI-7/1: İyilik ve Kulluk Üzerine

İyi Olmak

‘İyi’ kavramı halk dilinde hep şu iki farklı kavramla karıştırılmaktadır. Bunun birincisi, ‘fayda’ diğeri ise ‘adalet’tir. Aslında kullanıldıkları yerlere göre anlamca doğru da sayılabilirler. Ancak, bir insan toplumda ‘iyi insan’ olarak kabul görürken, öbür yandan ‘faydasız insan’ veya ‘adaletsiz insan’ da görülebilmektedir. Aslında bu, ‘iyi’ kavramının özüne aykırı olmakla beraber günümüzde kabul gören bir düşünce şeklidir. Aslında;

  • Zor olan sadece iyi olmak değildir, faydalı olabilmektir,
  • Zor olan sadece iyi olmak değildir, adil olabilmektir,
  • Zor olan sadece iyi olmak değildir, iyi, faydalı ve adil olabilmektir…

Ahlaki değerler açısından da ‘insanın en makbulü, yine insanlara faydası dokunandır’ denmektedir. Nedir bu faydalar? Bu faydaların bazıları şunlar olabilir;

  • Ailesini geçindirmek,
  • Öğrenci ve insan yetiştirmek,
  • Toplumun kullanımına ve yararına işler yapmak,
  • Emeğinin hakkıyla çalışmak,
  • Toplumda örnek davranışlar sergilemek,
  • Bilimle ve bilimsel işlerle uğraşmak,
  • İnsan yararına ürünler/eserler üretmek ve
  • Her türlü yardıma koşmak, gibi…

Erdemli İnsan

Bu bölümde Konfüçyüs’ün ‘Konuşmalar’ adlı eserinden örnekler vermek istiyorum. Kitabın (eserin) neredeyse tamamı, Konfüçyüs’ün öğrencileri tarafından kaleme alınmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Kitapta, ‘erdemli insan’dan bahsedilmektedir. Bazı bölümlerinde ise, Konfüçyüs, ‘ben Tanrı değilim, bildiriciyim’ diyor ve Tanrı ile sık sık vahiy yoluyla haberleştiğini dile getiriyor. Ayrıca Cin ve Şeytanlardan da bahsediyor. Ben en etkili özdeyişlerinden dördünü seçtim;

“Göğün (Tanrının) buyruğunu bilmeden (yapmadan) erdemli insan olunamaz.”

“Dayanıklılık (sakinlik), katlanma (sabır), yalınlık (sadelik) ve alçak gönüllülük, erdeme yakındır.”

“Erdemde süreklilik olmazsa, o kimsenin saygınlığı azalır.”

“En büyük erdem, insanın vicdanını dinlemesi ve iyilik yapmak için çaba harcamasıdır.”

Ek-Bilgi: Konfüçyüs Kimdir?

Konfüçyüs, M.Ö. 551’de Çin’de doğmuştur. Onun soylu bir sülaleden geldiği de iddia edilmektedir. 70 yaşında iken vefat etmiştir. Zamanında çok gezmiş ve okumuş olan Konfüçyüs, bilgisini sadece ailesi ve çevresi için değil, devletin sorunları için de kullanmıştır. Şiirlerinin yanısıra, öğrencileri tarafından daha sonra toplanan ‘Konuşmalar’ adlı kitabı ünlüdür. Devrinin en büyük filozofu olarak tarihe geçmiştir. Peygamber olduğunu iddia edenler de vardır. (Benim de görüşüm bu şekildedir!)

Kul

Bu makaleyi hazırlarken, aklıma bazen sorgulanması gereken sorular geliyordu. Bazılarının yanıtlarını yine hayatla ilgili yazılan kitaplardan ve bizzat hayatın kendisinin içerisinden bulurken, bazılarını da kendim yorumlama gereği duydum. Umarım sizler de beğenirsiniz. İşte bazıları;

1. Sevilen kul mu, yoksa

Seçilen kul mu olmak istersiniz?

2. Sevilmek ve birçok kişi tarafından, olduğu gibi kabullenmek mi istersiniz, yoksa

Seçilmek ve birtakım görevlerin yüklenmesini, sınavlar ve zorluklar mı istersiniz?

3. Zoru başaran seçilen mi daha makbuldür, yoksa

Doğrudan sevilen mi daha makbuldür?

Gerçek hangileridir, hangisidir bilinmez…!

Tövbe

“Allah’ın sevgili bir kulu, otuz yıldır terzilik yapan ve bazı kötü alışkanlıkları olan komşusuna;

- Neden hâlâ tövbe etmiyorsun? diye sormuş.

Terzi;

- Can boğaza gelinceye kadar tövbenin vakti var, ileride tövbe ederim, demiş.

Sonra aralarında şu diyalog geçmiş;

- Sen kaç senedir terzisin?

- Otuz yıldır.

- Bu süre içerisinde elin, en çok neye alıştı?

- Makasla kumaş kesmeye

- Can boğaza geldiği anda, eline bir makas verseler, kumaşı kolayca kesebilir misin?

- Öylesine korkulu bir anda kumaşı doğru kesemem ki!

- Peki, böyle bir anda otuz yıldır yaptığın işi doğru yapamazken, ömründe yapmadığın tövbeyi nasıl yapacaksın…?”

Kul için Cehennem Ateşi

Pek çok saygın din adamına göre; yaratılan ve dünyada yaşayan her insan, gerçek (salih) bir kul gibi yaşıyorsa ‘bu dünya Cennettir’, yok eğer isyan ve gaflet içerisinde ise ‘bu dünya Cehennemdir.’ Gerçek olan da budur.

Çok az da olsa bazı din adamları, yaşadığımız bu dünyanın bir ‘Cehennem’ olduğunu iddia ederler. Güya bu dünyada yaşadığımız sürede cezalarımızın bir kısmını çekiyormuşuz! Bu tespit yada değerlendirme, belki isyan ve gaflet içinde olanlar için doğru olabilir.

Elbette buna inanmak zordur. Bu konular tasavvufi konular olsa da, biz dünyayı (evrende) yaşanabilecek en iyi yer ve suretimizin yani varlığımızın da en iyisi olduğuna inanırız…

Aşağıda, ‘Hayata Dair-2’ kitapçığından (Ostim Vakfı Yayınları) alınmış (konuyla ilgili) ve ders niteliğinde bir hikâye aktarılmıştır;

“Abbasi’lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dâna, dönemin meşhur evliyasıdır. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini ‘deli’ sanırdı. Aslında bunu çoğu kez maksatlı yapardı. Behlül Dâna, daima Harun Reşid’in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hâsıl olursa onu uyarırdı.

Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş haliyle Harun Reşid’in huzuruna çıkar.

Harun Reşid Sorar;

-Bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?

Behlül;

-Cehennemden geliyorum ey hükümdar!

Harun Reşid;

-Ne işin vardı Cehennemde?

Behlül;

-Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.

Harun Reşid;

-Peki, getirdin mi bari?

Behlül;

-Hayır, efendim getiremedim.

-Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar ‘sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir’ dediler…!”

(NOT: 7/1. bölümün sonu…)