Sibel BAY'ın 4 Haziran 2025 tarihli yazısı: İnsan Neden Anlam Arar?
İnsan, diğer canlılardan farklı olarak yalnızca yaşamakla yetinmez. Karnını doyurmak, barınmak, çoğalmak gibi temel ihtiyaçlarının ötesinde; neden yaşadığını, bu hayattaki yerini ve rolünü de sorgular. İşte bu sorgulama, anlam arayışının temelidir. Belki de bizi “insan” yapan, tam olarak budur: Anlamsızlığa katlanamamak.
Çocukluğumuzda başlayan bu arayış, hayatımız boyunca çeşitli biçimlerde devam eder. Oyuncakların ardındaki hayal dünyasında, bir resmin içinde, bir dostlukta, aşkta, işte ya da bir kitabın satır aralarında… Bazen bilinçli bir çabayla, bazen farkına bile varmadan peşinden koşarız anlamın.
Ama neden bu kadar önemlidir bizim için?
Çünkü anlam, yaşadıklarımızı taşımamıza yardımcı olur. Acının içinde bile bir sebep bulduğumuzda, onunla baş etmemiz kolaylaşır. Mutluluğu ise ancak bir bağlam içine oturttuğumuzda gerçek manada hissederiz. Başımıza gelenlerin “boşuna” olmadığını bilmek, hayatın yükünü hafifletir.
Anlam arayışı aynı zamanda bir yön duygusudur. Bizi sabah yataktan kaldıran, zor zamanlarda yeniden başlama gücü veren şey çoğu zaman başarı değil; hayata dair içimizde hissettiğimiz bir “neden”dir. Anlam, sadece zihinsel değil; ruhsal bir ihtiyaçtır.
Modern yaşamın hızlı temposu, bol seçenekli ama yüzeysel akışı, bu anlam ihtiyacını daha da belirgin hale getiriyor. Tüketim kültürü, gösteri toplumu, başarı ve mükemmellik takıntısı içinde “neden bunları yapıyorum?” sorusu bir köşeye itiliyor. Ama o soru, eninde sonunda kendini yeniden hatırlatıyor. Bazen bir krizle, bazen bir kayıpla, bazen sadece sessiz bir geceyle…
Belki de bu yüzden, herkesin kendi anlamını bulması gerekiyor. Evrensel bir cevap yok. Kimisi için anlam bir çocuğun gözlerinde, kimisi için bir satırda, bir üretimde, bir yardımda, bir yolculukta saklı. Kimi Tanrı’da bulur, kimi doğada, kimi de tamamen kendi içinde…
Önemli olan, o arayışı terk etmemek. Çünkü insan, sadece var olmakla değil, neden var olduğunu bilmekle tam anlamıyla yaşar.