Betül Gökçe AKGÖL'ün 17 Haziran 2025 tarihli yazısı: Kusursuz Olmak Yorgunluğu: Öz Sevgi Neden Bu Kadar Zor?

Günümüz dünyasında “en iyi versiyonumuz” olmak neredeyse kutsal bir görev gibi sunuluyor. Kişisel gelişim kitapları, motivasyon seminerleri, başarı hikayeleri... Her şey bize daha üretken, daha sağlıklı, daha fit, daha mutlu olmamız gerektiğini söylüyor. Ancak tüm bu "daha fazla" hedeflerinin ardında görünmeyen bir yorgunluk saklı: Yetmemek hissi.

Eskiden insanlar hayatta kalmaya, ailesine bakmaya, onurlu yaşamaya odaklıydı. Bugünse daha çok “kendini gerçekleştirmeye” zorlanıyoruz. Sanki olduğumuz hâl yeterli değilmiş gibi… Hep biraz daha çalışmalı, daha çok gelişmeli, daha güzel görünmeli, daha ilham verici yaşamalıyız. “Olduğumuz kişi” değil, “olmamız gereken kişi” için yaşar hâle geldik. Bu da içten içe bir tükenişi doğuruyor.

Sosyal medyada her gün başka bir “mükemmellik standardı” karşımıza çıkıyor. Sabah 5’te kalkıp yoga yapanlar hem kariyerinde zirvede olup hem dünya turu yapanlar, üç dil bilen, beş ülke gezen, her daim gülümseyen insanlar… Oysa bunların büyük bir kısmı gösteriden ibaret. Bizse bu gösterilere gerçek hayatımızla karşılık verip eksik hissediyoruz. Kendimizi sürekli güncellememiz, geliştirmemiz, optimize etmemiz gerekiyormuş gibi. Peki, bu gelişim baskısı altında öz sevgiyi nasıl koruyabiliriz?

Öz sevgi, hatalarıyla, eksiklikleriyle, yetersizlikleriyle kendini kabul etmektir. Ancak içinde yaşadığımız kültür bize "kendini sev, ama önce kusurlarını düzelt" diyor. Oysa gerçek sevgi, şartsız bir kabulden doğar. Kusursuz olmayı değil, kendinle barışık olmayı hedefler.

Bazen durmak gerekir. Koşmadan, yarışmadan, kendini başkalarıyla kıyaslamadan. Çünkü insan bir projeye değil, bir sürece benzer. Sürekli tamir edilmesi gereken bir şey değiliz. Gelişmek güzel, ama bu gelişim öz değerimizi sorgulamak pahasına olmamalı.

Belki de artık “mükemmel olmayı” değil, “gerçek olmayı” istemeliyiz. Hatalarımızla, eksiklerimizle, bazen dağınık, bazen tembel, bazen güçlü ama bazen de kırılgan hâllerimizle…

Çünkü her şeyden önce insanız. Ve insan olmak, mükemmel olmak değil; kendiyle barışmak demektir.