Dr. R. Bülend KIRMACI'nın 27 Haziran 2025 tarihli yazısı: Mesajın Gücü!

Nedir mesaj: İletilmek istenilen bilgi, uyandırılmak istenilen duygu ve belli bir düşüncenin ifadesi…

Gündelik hayattaki whatsapp türü mesajları aşıyor konumuz; duyguları da bir yana koyuyoruz.

Politik ve ekonomik “mesajlar” üzerinde bir bahis açıyoruz…

Çağımız; iletişim ve teknoloji çağı; bunu Afrika’daki kabileler de biliyor.

Mekanik ve sözel anlamda, broşür, afiş, makale, kitap aracılığıyla haberleşme otoyollarımız gelişiyor, zihnimizin ta derinine her gün binlerce mesaj yağıyor.

Siyasetin aracı bu! Ticaretin aracı bu! Kim mesajını etkili verirse malını daha çok satıyor…

Evet sadece siyasette değil, iş dünyasında da pazarlamanın etkin aracı doğru mesajlar.

Bayağı bir terimle “ördeklerin çok olduğu noktaya elindeki silahı hesaplıca kullanmak”!

Peki mesajın ekili dilinden veya etkinliğinden söz edersek ne demek gerek?

Şöyle dağılır bir mesaj hedef noktalarına:

İç kamuoyu

Sivil Toplum Örgütleri, Meslek Mensupları…

Yurttaş, Seçmen, Tüketici

Dış Dünya…

Rakipler

Medya…

Tüm bu unsurlar üzerinde çarpan bir etki yapar; yapmalıdır…

Mesajın etkisi; sürekli, kararlı, istikrarlı ve yansıması derinde olursa, artar.

Propaganda da öyle ama onun (geri bildirimle düzeltme ve karşıt söylemleri ön görme /satranç momenti gibi) başka bileşenleri de var; onu da bir kenarda tutalım.

Mesaj doğru bir avlanma kitlesinin seçilmesini, yarı çapında çarpan etkisi yaratmasıyla, işe yarar…

Mesaj, kolay olmalı, anlaşılır olmalı, net olmalı, zihinde tekrar bırakmalıdır.

Siyaseten mesajları ben, şöyle tasnif etmeye çalıştım:

1. Tenis topu mesajlar

2. Tahrip gücü yüksek mesajlar

3. Rakibi açığa düşürecek mesajlar

4. Slogan haline gelebilecek mesajlar

Bu tasnif siyasete daha çok uysa da ekonomi için de bir anlamda geçerlidir;

Oy verirken “yurttaş”, satın alırken “tüketici”, vergi verirken “vatandaş” sonuçta;

Mesajın bir de “alıcısı” vardır…

İşte bu “alıcı” çok önemlidir.

İnsan veya kurum, üzerine her şeyin yazıldığı boş bir kağıt olmamak gerekir…

Hele ki işleyen ve tüketici hakları işler olan bir demokraside “mesajın muhatapları” birer pasif alımlayıcı değil birer aktif paydaş olarak yer almalıdırlar.

Evet birer oy veren seçmen ve birer tüketen / üreten birey olarak yer alıyoruz toplumda…

Üzerimize bombalar gibi mesajlar yağıyor…

Mesajı “atan” ile “alan” karar süreçlerinin kalitesini de belirliyor aynı zamanda…