Hükümetin hızlı bir biçimde kurulabilmesi için çaba gösteren Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Senato ve TBMM başkanıyla 7 Kasım tarihinde bir toplantı yapmış, toplantının ardından “Üçlü Solüsyon” adı verilen yeni bir teklifin partilere duyurulmasına karar vermiştir. Cemal Gürsel, siyasi krizin ekonomik krize neden olması ve bu durumun yıkıcı faaliyetlere zemin hazırlamasını gerekçe göstererek bu çözüm yoluna başvurduğunu ifade etmiştir. Üçlü Solüsyon teklifi ise; hükümetin en kısa sürede kurulabilmesi için AP, YTP ve CHP iş birliğine davet edilmiştir. Bu partilerin katılımıyla kurulacak koalisyon hükümetinde, iki yıl için her partinin adayı sekizer ay Başbakanlık yapması ön görülmüş, ilk başbakanın kim olacağı konusunda parti adayları arasında kura çekileceği ya da CHP’nin ilk başkanı verecek parti olacağı ifade edilmiştir.
CHP, bu teklife olumsuz cevap verirken, AP bu teklife karşı CHP dışındaki partilerle koalisyonu öngören bir teklif hazırlamıştır. Ancak bu konuya dair somut bir adım atılmamıştır. Var olan bu kargaşa hali parti liderlerinin çabalarıyla da giderilemeyince Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, siyasi parti liderleri ile 10 Kasım 1961 tarihinde toplantı yapmıştır. Cemal Gürsel yaptığı bu toplantıda; partiler arasında yaşanan anlaşmazlıklar sebebiyle toplumda kutuplaşmanın arttığını, piyasaların durduğunu, bu nedenle Amerika’dan ve Almanya’dan dış yardımın gelmediğini, üretimin durduğunu, partilerin ve politikacıların bu tutumları sebebiyle bir çıkmaza doğru gidildiğini, yine aynı nedenden dolayı sağ-sol gibi bölünmelerin ortaya çıktığını sert bir dille ifade etmiştir.
Parti liderlerinin buna rağmen anlaşamaması üzerine aynı gün anayasal hakkını kullanarak hükümeti kurma görevini CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye vermiştir. Bu durumu da şu cümlesiyle anlatmıştır: “İçinde bulunduğumuz güç şartları çözümleyecek bir kişiye görev verdim.”
İnönü, hükümeti kurabilmek için diğer siyasi parti liderleriyle olan görüşmelerde zorluklarla karşılaşmıştır. Bazı AP’li ve YTP’li üyeler İnönü’nün görevi iade etmesini isterken; AP siyasal affın hükümet programında yer alması konusunda diretmiştir. Tüm bu tartışmalar üzerine görüşmeler tekrar çözümsüzlüğe doğru giderken 14 Kasım’da Ordu adına konuşan Tabii Senatör Kadri Kaplan şu uyarıyı yapmıştır: “İhtilal bitmemiştir; 27 Mayıs amacına mutlaka ulaşacaktır.” Ertesi gün, AP Genel İdare Kurulu, koalisyona katılma kararını açıkladı. 16 Kasım 1961 tarihinde CHP ve AP, koalisyon protokolünü imzalamıştır.
20 Kasım 1961 tarihinde İsmet İnönü, Türkiye’nin ilk koalisyon hükümetinin listesini açıklamıştır. Bu listeye göre bakanlıklar her partiye 11 adet olacak şekilde paylaştırılmıştır. Bakanlık paylaşımında AP, İçişleri Bakanlığı’nı; CHP ise Maliye Bakanlığı’nı özellikle istemiş, bu konuda uzlaşma sağlanmıştır.
Birinci Koalisyon Hükümetinin programı, bir “ortak programdır.” En nihayetinde CHP ve AP’nin uzlaşarak anlaşmasıyla oluşmuştur. CHP açısından ortak hükümetin en önemli sıkıntısı “Atatürk Devrimleri”nin hükümet programında “Atatürk Islahatı”na dönüşmesi olmuştur. CHP, bu maddede ödün vermiştir. Bu madde ile Ordu, Atatürk devrimlerine bağlılık yorumuyla memnun edilmiş, devrime ıslahat denerek AP’nin arzusu yerine getirilmiştir.
Programda, AP'nin ısrarla üzerinde durduğu, seçim kampanyası boyunca DP'den boşalan oyları toplamak için Yassıada mahkumlarını affedeceği yolundaki vaatlerini karşılamak için üstü kapalı bir cümle göze çarpmaktadır. Ordu mensuplarının Meclis'in açılmasından önce parti liderlerinden istedikleri dört şarttan biri 'Yassıada suçlularının affedilmemesidir. Bu şarta İsmet İnönü'nün ısrarı üzerine 'şimdilik' kaydı eklenmiştir. Fakat AP kendi oy tabanına bir şey söylemek zorundadır. AP'yi tatmin için 'geçmiş siyasi mücadelelerin yaralarını tamamıyla tedavi etmek, dikkat ve ehemmiyetle göz önünde bulundurulacak, üzerinde çalışmaya başlanılacak bir husus olacaktır' cümlesi konmuştur.
27 Kasım 1961 tarihinde İsmet İnönü, hükümet programını Meclis’e sunmuştur.
1 Aralık’ta yapılan oylamada ilk koalisyon hükümeti Meclis’ten güvenoyu almıştır. Oylamaya katılan 351 milletvekilinden 269’u lehte 78’i çekimser, 4’ü aleyhte oy vermiştir. 269 lehte oydan 162’si CHP’lilere, 101’i AP’lilere, 3’ü YTP’lilere ve 3’ü de CKMP’lilere aittir. 98 milletvekili ise oy kullanmamıştır. AP’lilerin aralarında anlaşarak İnönü Hükümetini güçsüz ve dayanıksız göstermek için kısmen güven, kısmen çekimser, ret, katılmama gibi eğilimler sergilediği bir güven oylaması, ilk ortak hükümetin ömrünün kısa olacağı hakkında baştan ipucu vermiştir.
Eski DP’lilerin Affı Tartışmaları ve Gerginlikler
Birinci İnönü Koalisyon Hükümetinin ortakları arasında gerilime en çok neden olan konu DP’lilerin affı ve siyasal hakları konusu olmuştur. Koalisyon Hükümeti göreve başlar başlamaz gündeme getirilen eski DP’lilerin affı konusu, koalisyon hükümetini gerginleştirmiştir. Bu sırada CHP ise af konusunun istismar haline getirildiğini savunmuştur. Başbakan İnönü de ülkede ele alınması gereken daha önemli sorunlar olduğunu, 1961 yılının ekonomik olarak “tereddütlü” ve “hareketsiz” geçtiğini, siyasi istikrarın önemli olduğunu sık sık ifade etmiştir.
Koalisyon Hükümeti için rahatsız edici bir olay da 31 Aralık 1961 tarihinde ölen Yassıada mahkumlarından, eski DP’li Bayındırlık ve Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin 2 Ocak 1962 günü yapılan cenaze töreninde yaşanmıştır. Siyasi bir propaganda haline getirilen cenaze töreninde eski DP’lilerin affını isteyen topluluk polisle çatışmıştır. Bu durum karşısında ortam tam normalleşecekken bir de “Nuri Beşer Olayı” yaşanmıştır. Daha önce de Meclis’te sık sık 27 Mayıs’ı eleştiren AP Zonguldak Milletvekili Nuri Beşer, 28 Ocak gecesi Anadolu Kulübü’nde içkili bir halde, ordu hakkında küfür niteliğinde sözler söylemiş ve bu olay bizzat AP’liler tarafından Genel Merkez’e bildirilince, Nuri Beşer hakkında ihraç kararı verilmiştir. Nuri Beşer olayı, Albaylar Cuntası’nı huzursuz etmiştir. İnönü, olabilecekleri önden görmüş ve bir radyo konuşması yaparak demokrasinin karşısında yer almayacağını belirtmiştir.
TBMM, 12 Şubat 1962 günü Beşer’in dokunulmazlığının kaldırılmasına karar vermiştir.
19 Ocak 1962 günü Cevdet Sunay, generaller ve albaylar ile toplantı yapmıştır. Sunay, ordunun İnönü’ye destek olması gerektiğini savunmuş ancak Albay Talat Aydemir bu duruma karşı çıkmıştır.
22 Şubat Olayı
Silahlı Kuvvetler Birliği (SKB), 9 Şubat 1962 günü İstanbul'da Balmumcu Çiftliğinde 54 kurmay subayın katıldığı toplantı yapmış ve 9 Şubat protokolü imzalanmıştır.
Başbakan İsmet İnönü ve Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, 9 Şubat Protokolünü, bir gün sonra protokolü imzalamaları istenen eski MBK üyeleri sayesinde öğrenmiş, İsmet İnönü bu haberi alır almaz Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral İrfan Tansel'le görüşmüştür. İsmet İnönü, protokolü imzalayan subayların başka yerlere nakledilerek etkisiz hale getirilmelerini istemiştir.
Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, 18 Şubat 1962 günü, protokolü imzalayan subayların önde gelenleriyle Ankara'da bir toplantı yapmış, 9 Şubat protokolüne kesin olarak karşı olduğunu kendilerine söylemiştir. Bu gelişmelerden politikacıları sorumlu tutan SBK üyeleri, diğer arkadaşlarıyla görüşmeden güvence veremeyeceklerini Genel Kurmay Başkanına bildirmiştir. İsmet İnönü yine 18 Şubat 1962 günü yaptığı radyo konuşmasında, orduyu sakinleştirmeye çalışmıştır.
Aynı gün Başbakan İsmet İnönü, Milli Savunma Bakanı İlhami Sancar, AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala, Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarıyla görüşmüştür.
Ertesi gün yani 19 Şubat'ta yurdun çeşitli yerlerinden gelen kurmay subaylar Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'i Çankaya'da ziyaret etmiştir. Ardından Birinci Ordu temsilcisi olarak İstanbul Valisi Korgeneral Refik Tulga'nın da bulunduğu bu kurmay subaylar grubu, Başbakan İsmet İnönü ve Kuvvet kumandanları ile görüşmüş aynı anda SKB'nin etkili isimlerinden biri olan Refik Tulga, İstanbul'da diğer birlik kumandanları ile görüşmüştür. Arkadaşları kendisine, ihtilalin hiyerarşik olması gerektiğini, eğer birlikte hareket edilmezse çok kan dökülebileceğini söylemiştir. Neticede 9 Şubat protokolünün iptaline karar verilmiş ve karar Ankara'ya iletilmiştir.
İstanbul'daki SKB grubunun darbeden vazgeçmesine rağmen, Talat Aydemir ve Dündar Seyhan ikna olmamıştır. 21 Şubat 1962 akşamı Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda yapılan toplantıda, ikna olmayanlar emekliye sevk edilmiş ve yerlerine yeni tayinler yapılmıştır.
Talat Aydemir, Genel Kurmay'a çağrılan arkadaşlarının tevkif edilerek emekliye sevk edildiğini ve yerlerine yeni tayinlerin yapıldığını öğrendikten sonra 22 Şubat günü saat 15.00'te Harp Okulu'nda harekete geçmiştir. Kendisini Tank Taburu, Jandarma Subay Okulu ve Zırhlı Birlikler Eğitim Merkezine bağlı birlikler de desteklemiştir. Tedbir olarak getirilen Çubuk'tan 230. Piyade Alayı ile Polatlı Topçu Birlikleri komutanları da Talat Aydemir'in emrine girdiklerini açıklayınca, Aydemir güçlü duruma gelmiştir. Aydemir, emekliye sevk edilen arkadaşlarının tekrar görevlerine dönmelerini istemekle kalmamış, Meclis'in feshini, 200 kadar AP ve YTP'li milletvekilinin seçilme haklarının ellerinden alınmasını ve seçim kanununun değiştirilmesini de istemiştir.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü, Parti Liderleri, Bakanlar, Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları ile Çankaya'da bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda alınması gereken önlemler konuşulmuştur. Öncelikli tedbirler şunlardır:
"1- Parti Liderleri, harekâtı desteklemediklerine ve demokratik nizamı sonuna kadar koruyacaklarına dair bir bildiri yayınlayacaklardı. 2- Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü ve Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, radyolarda kendi seslerinden halka ve orduya hitap eden konuşmalar yapacaklardı. 3- Hava Kuvvetlerine mensup jetler Harp Okulu üzerinde gösteri uçuşları yapacaklardı.”
YTP Genel Başkanı Ekrem Alican, parti liderleri ve hükümet adına Talat Aydemir'le görüşme talebinde bulunmuş, önce reddedilen talebi, ısrarı üzerine kabul edilmiştir. Bu arada siyasi parti liderlerinin, 27 Mayıs İhtilaline ve demokratik rejime bağlı olduklarını ve dikta heveslilerine karşı olduklarını açıklayan bir ortak bildiri radyoda yayınlanmıştır.
Ekrem Alican, Harp Okulu'nda Talat Aydemir, Dündar Seyhan, Emin Arat ve İhsan Erkan'la görüşmüş ve hükümetten ne istediklerini sormuştur. Albaylar isteklerini: Meclis'in feshi; seçim kanununun değiştirilerek yeni seçimlere gidilmesi, okuma-yazma bilmeyenlere seçme hakkı tanınmaması, hükümetin yeni seçimler yapılıncaya kadar başka bir şehirde çalışması ve orduda yapılan tayinlerin bir an önce durdurulması şeklinde yinelemiştir.”
Ekrem Alican, Albaylarla görüşürken, Muhafız Alayı Süvari Grup Kumandanı Binbaşı Fethi Gürcan, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet üyelerinin bulunduğu Çankaya Köşk'ünü sarmıştır. Fethi Gürcan, Talat Aydemir'e "...Şimdi hepsini enterne edeyim mi? Hesaplarını göreyim mi?" diye sorduğunda, Aydemir, "Hayır, Serbest bırakacaksınız. Çıkacaklar" şeklinde cevap vermiştir. Çankaya Köşkü’nden ayrılan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü, Parti liderleri, Bakanlar ve Kuvvet komutanları bu kez Hava Kuvvetleri Komutanlığına geçmişler ve Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel’le buradan durumu kontrol etmeye çalışmışlardır. İnönü, Çankaya Köşkü'nden ayrılırken "İşte şimdi kaybettiler" demiştir.
Zaman geçtikçe ve önlemler artmaya başlayınca Talat Aydemir'in kıtalar üzerindeki kontrolü güçleşmeye başlamıştır. Bu arada önce Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay, ardından Başbakan İsmet İnönü, harekâtı durdurması karşılığında affedileceğini bildiren taahhütnameler göndermiştir. Talat Aydemir, bu taahhütnamelere güvenmemesine rağmen, Hava Kuvvetleri ile çatışması halinde çok kan döküleceğinden, harekâtı durdurmaya karar vermiştir. Aydemir, Harp Okulu öğrencilerine; "Silahlı bir çatışmaya sebebiyet vermemek için harekattan vazgeçilmiştir. Hepiniz silahlarınızı bırakıp koğuşlarınıza çekilin" talimatını, diğer birliklere de kışlalarına dönmeleri emrini vermiştir.
Hükümet ilk tedbir olarak Harp Okulu öğrencilerini memleketlerine göndermek suretiyle dağıttıktan sonra, Albaylar Cuntası olarak da adlandırılan Talat Aydemir, Dündar Seyhan başta olmak üzere 22 Şubat olayını gerçekleştiren tüm subayları tutuklamış ve 24 Şubat 1962 günü 21 subayı emekliye sevk etmiştir. Bu sayı daha sonra 73'e kadar çıkmıştır. Bu 73 eski subay bundan sonra "22 Şubatçılar" olarak adlandırılacaklardır. 23 Şubat 1962 tarihli gazetelerde hükümetin duruma hâkim olduğu ve Cumhurbaşkanı'nın, Genel Kurmay Başkanı'nın ve dört siyasi parti liderinin, 27 Mayıs İhtilalinin ve onun getirmiş olduğu anayasal demokratik rejimin korunacağına ilişkin ortak mesajları yer almıştır.
Af konusundaki diretmeleriyle 22 Şubat Olayı’na zemin hazırlayan başta Gümüşpala olmak üzere AP’liler geri adım atmıştır. Ancak kısa bir süre sonra af meselesini yeniden gündeme getireceklerdir.
Tedbirler Kanunu
Yaşanan son olayların ardından parti liderleri ve hükümet üyeleri, 25 Şubat 1962 günü Başbakanlık’ta toplanmış, “Tedbirler Kanunu’nun” temelini oluşturan bir bildiri hazırlamışlardır.
Tedbirler Kanunu'nun, "eski Demokrat Parti iktidarının övülmesi" ve "Yassıada ve Kayseri röportajlarının yayınlanmasının" yasaklanması gibi önemli noktalarının belirginleşmesi, AP'li yayın organlarının hükümetin almayı amaçladığı tedbirleri, "Şiddet Tedbirleri" ve yeni bir (İnönü'nün eski başbakanlığı döneminde çıkarılmış olan) "Takrir-i Sükun Kanunu" olarak nitelendirmesine neden olmuş, kamuoyunca uygun karşılanmadığı belirtilmiştir.
Liderlerin Tedbirler Kanunu ile ilgili deklarasyonunu partiler gruplarında görüşmüşler; CHP Grubu, Nihat Erim ve Kasım Gülek taraftarlarının muhalefetine rağmen deklarasyonu kabul etmiştir. CKMP ve AP Grupları da yaptıkları toplantıda deklarasyonu kabul etmiştir. Tedbirler Kanunu, 3 Mart 1962 günü TBMM’de ve 5 Mart’ta Senato’da kabul edilmiştir.
Birinci Koalisyon Dağılıyor
Zoraki diyebileceğimiz bu koalisyon, yaşanan olaylarla beraber çatırdamaya başlamıştır. Başbakan'ın verdiği söz üzerine 22 Şubatçıların affı gündeme gelmiştir. Eski Demokrat Parti'li Yassıada mahkumlarına af çıkmazken ve bu konudaki beyanlar Tedbirler Kanunu ile suç haline getirilirken, 22 Şubatçıların affının gündeme getirilmesi Hükümet içerisinde ve de özellikle hükümetin AP kanadında yeni bir huzursuzluk etkisi yaratmıştır.
1962 Mart ayına gelindiğinde, SKB’nin etkisizleştirilmesi ve 22 Şubat ayaklanmasının bertaraf edilmesinin de etkisiyle, CHP’li 77’ler İnönü’yü devamlı ödün vermekle suçlamış ve bazı bakanları istifaya çağırmışlardır. AP ise 22 Şubat’çıların affının usul yönünden dayanıksız olduğunu ifade ederken Yassıada mahkumlarına “Siyasi Af” konusunu bastırmıştır. AP'liler, 22 Şubat'çılar ile DP'lileri bir denge politikasına malzeme yapma yoluna gitmiş, 24 Mart tarihinde bir muhtıra vermiş ve İnönü’yü köşeye sıkıştırmıştır. Bu durum üzerine koalisyonu oluşturan AP ve CHP’nin Merkez İdare Kurulları, 29 Nisan’da ortak bir toplantı yapmıştır. Bu toplantı sonucunda iki taraf arasında uzlaşma sağlanmış ve hazırlanan tasarı 30 Nisan’da yasalaşmış, 22 Şubat’çılar özel bir yasa ile affedilmiştir.
Siyasi Af tartışmalarıyla uğraşan Koalisyon Hükümeti, çözmesi gereken asıl sorunlarla ilgilenememiştir. Özel sektör bu ortamda yatırım yapmamış, tarım destek görmemiş, işsizlikte artış gözlemlenmiştir.
Bu istikrarsız ortamdan kurtulmak “siyasi af” konusunda çaba gösteren Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e rağmen parti liderleri özellikle affın tarihi konusunda anlaşamamıştır.
Siyasi af konusunda CHP-AP anlaşmazlığının sürmesi üzerine, hükümetteki CHP’li bakanlar 13 Mayıs 1962 günü istifa etmeye karar vermiş ancak istifalar ertelenmiştir.
Af tartışmalarına ilişkin Silahlı Kuvvetler’de artan huzursuzluğun kamuoyuna yansıması AP’nin geri adım atmasına neden olmuştur. Koalisyon Hükümeti'nin CHP'li Başbakanı İsmet İnönü'nün ve AP'li Bakanların genel bir af çıkarılamayacağına ilişkin uyanlarına rağmen, toplantıda Ömer Eken ve 91 arkadaşının bütün mahkumları kapsayan "siyasi af"la ilgili önerge kabul edilmiştir:
AP gruplarının bu şekildeki ısrarı üzerine daha önce "kademeli af" dışında bir öneri gelirse istifa edeceğini açıklayan Başbakan İsmet İnönü, 30 Mayıs 1962 günü “Af, bütün memleket meselelerinin üstünde sayılarak, memleket mefluç hale getirilmiştir. Ben bu şartlar altında çalışamam” diyerek istifasını açıklamış, CHP grubu da bu kararı uygun görünce hükümet düşmüştür.
AP grubunda kabul edilen bu önerge, Başbakan İsmet İnönü için bardağı taşıran son damla olmuştur. Bakanlar Kurulu toplantısından çıkan İnönü, Meclis’e gitmiş, CHP grubuna kararını bildirdikten ve onay aldıktan sonra, ilk koalisyon hükümetinin sona erdiğini açıklamıştır. 20 Kasım 1961 yılında başlayan bu koalisyon 31 Mayıs 1962’de dağılmıştır.