Betül Gökçe AKGÖL'ün 1 Temmuz 2025 tarihli yazısı: Karasevdalılar
“İnsan nasıl unutuyor, nasıl alışıyor, bilmiyorum…”
Kitabın kapakları aralandığında anlatıcının gözünden kusursuz bir çifti izleyerek başlıyoruz bu hikayeye. Miguel ve Luisa, sanki mutlu bir beraberliğin vücut bulmuş haliydiler. yıllar geçtikçe sevgileri azalmayan, aksine daha da derinleşen bir çiftti onlar. Miguel, nazik yakışıklı ve neşeli bir adamdı; Luisa ise en az onun kadar zarif anlayışlı ve sevgi doluydu. İlk günkü heyecanlarını kaybetmemiş, aşklarını daima taze tutabilmiş bir çift olarak gözüküyorlardı. Maria Dolz, onları izlemekten büyük bir keyif alıyordu. Onların varlığı, ona da bir tür huzur ve mutluluk veriyordu. Peki, nasıl bu kadar detay biliyor derseniz? Çünkü Maria, neredeyse her sabah bu çifti gözlemlemeyi alışkanlık edinmişti. Kendi hayatına bir parçası gibi gördüğü ritüelden kopmayı bile düşünemiyordu. Bu hayranlık değil, kıskançlık da değil… Sadece, güzelliğin varlığı insanın içini ısıtır ya hani, Maria’nın hissettiği de tam olarak buydu.
Ama bir sabah o düzen bozuldu. Miguel ve Louisa yoktu. Kafe, neşeli sohbetleri olmadan eksik ve renksizdi. Maria kısa bir süre sonra acı gerçeği öğrendi: Miguel, akli dengesi yerinde olmayan bir evsiz tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. Büyü bozulmuştu. O muhteşem çiftin birlikteliği, artık bir hatıradan ibaretti. Maria‘da onların kusursuz dünyasını uzaktan izleyemezdi artık…
Ölenlerin, geride kalanların hayatında kapladığı yer… Zamanın sinsiliği… Unutuşun kaçınılmazlığı… Kitap boyunca bu kavramların içinde savrulurken insana tarifsiz bir haksızlık duygusu çöküyor. Kabullenmek zor geliyor. Üstelik Marias’ın kalemi, bu duyguyu daha da ağırlaştırıyor. Onun acımasız gerçekçiliği okuru sarsıyor.
Yazar aşkın, bağlılığın, kaybın, insanın içindeki çelişkilerin en karanlık köşelerine dokunuyor. Kelimeleri ince ince işlenmiş uzun cümlelerle birbiri ardına dizerek, insan ruhunun karmaşıklığını en çıplak haliyle sergiliyor. Anlatının içine Shakespeare’nin dizeleri sinsice sızıyor, Balzac’ın Albay Chabert’i de geçmişin gölgelerinden çıkıp ona eşlik ediyor. Hikayeler, birbirine ustalıkla örülmüş bir dokuma gibi kusursuzca harmanlanıyor.
Keşke herkes Marias okusa diyor ve uzaklaşıyorum… Keyifli okumalar!