Betül Gökçe AKGÖL'ün 1 Ağustos 2025 tarihli yazısı: Kırmızı Saçlı Kadın

“Çünkü eski masal ve efsanelerdeki şeyler en sonunda gelir başınıza. Ne kadar çok okur, efsanelere ne kadar çok inanırsanız, o kadar çok gelir”

Orhan Pamuk'un Kırmızı Saçlı Kadın isimli kitabını tesadüfen okudum. Bu kitap Orhan Pamuk'tan okuduğum ilk kitap oldu. Kitap boyunca anlatılmak istenen şey yukarıda yazdığım cümlelerle özetlenmiş gibi. Sophokles’in Kral Oidipus’u ve Firdevsi’nin Şehname’sinde geçen Rüstem ve Sührab isimli iki efsane üzerinden baba-oğul ilişkisini okumak oldukça zevkliydi. Kitapta kaderin çemberinde dönen bir hayatı okuduğumu, efsanelerin gerçeğe dönüştüğünü hissettim.

Baba olmadan baba olmak, suç işlemeden suçlu hissetmek, bir kadını sevmek ama hiç tanıyamamak… Bu roman, her şeyin gri olduğu bir dünyada kesin doğrulara yer olmadığını anlatıyor. Orhan Pamuk, bir kez daha insan ruhunun karmaşasını sade ama sarsıcı bir dille bize aktarıyor.

Kitabın sonunda ise o temel soruya bir kez daha dönüyorsunuz:

Bu yaşananlar kader miydi, yoksa seçim miydi?

Ben hâlâ kesin bir cevap veremiyorum. Ama galiba bu romanın en büyüleyici yanı da bu…