Hüseyin ALPASLAN'ın 5 Eylül 2025 tarihli yazısı: 5 Eylül 1919: Sivas’ta Tarihin Yazıldığı Gün

Sivas, 5 Eylül 1919… Anadolu’nun ortasında yükselen bu köklü şehir, o günlerde yalnızca bir vilayet merkezi değil; Türk milletinin kaderine yön veren kararların alındığı bir merkez hâline gelmiştir.

Coğrafi konumu, yolların kavşağında bulunması ve stratejik önemi, burayı Millî Mücadele’nin merkezi yapmıştır.

Bugün Sivas’ın bir okul binasında toplanan kongre heyeti, yalnızca kendi geleceğini değil, bir milletin bağımsızlığını tartışmaktadır. Bu yüzden 5 Eylül’de yaşananlar, tarihin sıradan bir günü değil, istiklâlin imtihanıdır.

Kongrenin ilk günü Mustafa Kemal Paşa gizli oylamayla başkan seçildi. Delegeler, bu büyük davayı yürütecek en doğru ismin Mustafa Kemal olduğuna karar verdiler.

Mustafa Kemal kürsüye çıktığında sözleri netti: Türk milleti hiçbir yabancı gücün boyunduruğu altına girmeyecek, kaderini kendi iradesiyle tayin edecekti. Bu kararlılık, salondaki herkesin yüreğine bir kıvılcım düşürdü.

Fakat 5 Eylül günü işler daha çetin bir hâl aldı. İstanbul’dan gelen haberler, kongrenin “İttihatçıların gizli oyunu” olduğu yönünde propagandalarla doluydu. Dahiliye Nazırı Ali Kemal’in yazdığı yazılar, kongreyi itibarsızlaştırmaya yönelikti.

İşgalciler ve İstanbul Hükûmeti, kongreyi küçümsemek, delegelerin moralini bozmak için her yolu deniyordu. Bu zehirli hava, kongre salonuna da sirayet etti. Bazı delegeler, acaba gerçekten bir siyasî oyunun parçası mı oluyoruz diye tereddüde düştü.

İşte o noktada Mustafa Kemal devreye girdi. Delegeleri topladı, onları ikna etti. “Biz herhangi bir partinin değil, milletin sesiyiz” diyerek herkesi yemin etmeye çağırdı. Delegeler, hiçbir siyasi partiye bağlı olmadıklarını, yalnızca milletin istiklali için çalışacaklarını yüksek sesle ilan ettiler.

Bu sahne, yalnızca salonda bulunanları değil, geleceğin tarihçilerini de ikna edecek kadar güçlü bir andı. Artık Sivas Kongresi bir “tertip” değil, milletin ortak iradesinin ifadesiydi.

Fakat gölgede büyüyen bir başka mesele daha vardı: manda tartışmaları. Henüz resmen gündeme gelmemişti ama 25 delegenin Amerikan mandasını tartışmaya açacak bir önerge hazırladığı biliniyordu.

Bu durum Mustafa Kemal’in canını sıkıyordu. Çünkü Paşa’ya göre, yabancı bir gücün himayesine sığınmak, milletin onurunu ayaklar altına almak demekti. Ne kadar zor olursa olsun, bağımsızlık kendi bileğimizin hakkıyla kazanılmalıydı.

Fakat bazı delegeler çaresizlikten, bazıları da gerçekçi bir çıkış yolu sandıkları için mandayı savunuyordu. Bu tartışma birkaç gün sonra kongreyi sarsacaktı ama işaretleri 5 Eylül’de kendini göstermeye başlamıştı.

Bugün kongre salonunda hissedilen şey aslında bir milletin iç çatışmasıydı. Bir yanda umutsuzluk, teslimiyet ve korku; diğer yanda kararlılık, direniş ve cesaret… İşte Millî Mücadele tam da bu çelişkilerden doğdu.

Mustafa Kemal’in en büyük başarısı, bu iki uç arasında yolunu kaybetmeye meyilli bir topluluğu yeniden bağımsızlık fikri etrafında toplamak oldu. Onun sakin, hesaplı ama aynı zamanda sarsılmaz tavrı, delegelerin güvenini pekiştirdi.

5 Eylül 1919 günü, tarihin satır aralarında bir gün gibi görünebilir. Oysa o gün, Türk milletinin bağımsızlık kararının temelleri atıldı.

İttihatçılık yaftası boşa çıkarıldı, mandacılık fikrine karşı hazırlık yapıldı ve en önemlisi, milletin kendi kaderine sahip çıkacağı gerçeği iyice pekiştirildi. O gün Sivas’ta bir okulun duvarları arasında yankılanan yeminler, aslında Anadolu’nun her köşesine umut taşıdı.

Bugünden geriye baktığımızda, Sivas Kongresi’nin ikinci gününü sıradan bir tarih notu olarak okumak mümkün değildir.

5 Eylül, milletin kendi iradesine sahip çıkma kararlılığını, işgallere boyun eğmeyeceğini ve bağımsızlığını sonuna kadar savunacağını ilan ettiği günlerden biridir. Bir milletin kaderi işte böyle şehirlerde, böyle salonlarda, büyük yüreklerle yazılır.

Ve o günlerde Mustafa Kemal’in dilinden dökülen cümle, bu büyük mücadelenin özeti oldu: “Ya istiklâl ya ölüm!