Hüseyin Alpaslan'ın 23 Aralık 2025 tarihli yazısı: MENEMEN FACİASI VE SÖNMEYEN AYDINLANMA ATEŞİ

23 Aralık 1930…

Henüz yedi yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık sınavlarından biriyle yüz yüze kaldı. Menemen’de yaşananlar, sadece bir güvenlik zaafı ya da münferit bir isyan değildi; bu olay, Cumhuriyet’in özüne, laikliğe ve aklın rehberliğinde inşa edilen modern Türkiye idealine yönelmiş açık bir saldırıydı.

Bir imparatorluğun küllerinden doğan Türk Milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kulluk düzenini reddetmiş; hilafetin kaldırılması, Şer’iyye Vekâleti’nin lağvedilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi devrimlerle çağdaş uygarlık yolunda kararlı adımlar atmıştı. Ancak bu büyük dönüşüm, halkın cehaletinden beslenen ve dini kendi iktidar hırslarına alet eden karanlık çevrelerin tepkisini de beraberinde getirdi.

1930’daki çok partili hayata geçiş denemesi ve Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu, işte bu çevreler için bir fırsata dönüştü. Devrimlere bağlılık vurgusuna rağmen, parti bünyesine sızan gerici unsurlar Ege Bölgesi’nde şeriat propagandasını hızlandırdı. SCF kısa sürede kapatılmış olsa da yaratılan siyasi atmosfer, Nakşibendi tarikatı ve benzeri yapılar için uygun zemini çoktan hazırlamıştı.

Ve Menemen…

Nakşi Şeyhi Esat Efendi’nin çevresinden Laz İbrahim’in yönlendirmesiyle, kendisini “Mehdi” ilan eden Giritli Derviş Mehmet ve yandaşları, 23 Aralık sabahı Müftü Camii’nden aldıkları yeşil sancakla isyan bayrağını açtı. “Yetmiş bin kişilik halife ordusu geliyor” yalanıyla halkı kışkırttılar. Amaç açıktı: Cumhuriyet’i yıkmak, laik düzeni ortadan kaldırmak.

Olayları bastırmakla görevlendirilen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve beraberindeki askerler, trajik bir ihmal zinciri içinde, silahlarında gerçek mermi olmadan meydana gönderildi. Kubilay’ın teslim çağrısı kurşunla karşılandı. Ardından yaşananlar ise insanlık tarihine kara bir leke olarak geçti. Genç subay, testere ağızlı bağ bıçağıyla hunharca katledildi; başı kesilerek sancak direğine bağlandı. Bu vahşete alkış tutanların varlığı ise, olayın sadece birkaç fanatiğin değil, daha derin bir zihniyet sorununun ürünü olduğunu gösteriyordu. Olayı durdurmaya çalışan bekçiler Hasan ve Şevki Beyler de aynı karanlığın kurbanı oldu.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, haberi aldığında duyduğu acı ve öfkeyi şu sözlerle tarihe not düştü: “Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”

Menemen Olayı, Cumhuriyet tarihimizin laik düzene karşı yönelmiş en belirleyici isyanlarından biridir. Bu facia, devrimler toplumsal zeminde kökleşmeden çok partili hayata geçmenin ne denli tehlikeli olabileceğini acı bir bedelle göstermiştir. Bu nedenle Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar çok partili sisteme yeniden geçmemiştir.

Menemen’de hedef alınan yalnızca Kubilay değildi; hedef alınan akıldı, bilimdi, çağdaşlıktı. Bugün hâlâ dini istismar eden, tarikat ve cemaat yapılanmalarıyla toplumu karanlığa sürüklemeye çalışan anlayış varlığını sürdürüyorsa, bu facianın verdiği dersin yeterince içselleştirilmediği açıktır.

Kubilay’ın, Hasan’ın ve Şevki’nin hatırası; Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklikten, aydınlanmadan ve aklın yolundan asla vazgeçmeyeceğinin sönmeyen ateşi olarak yaşamaya devam edecektir.

Kaynak: Hüseyin Alpaslan, Gölgede Kalan Tarihe Yolculuk, Liman Yayınevi, 2022, s. 90–97.