Hüseyin Alpaslan'ın 24 Kasım 2025 tarihli yazısı: BAŞÖĞRETMENİN İZİNDE

Bugün takvimler 24 Kasım’ı gösterirken, yalnızca bir “Öğretmenler Günü” kutlamıyoruz; bu ülkenin harcına kendi alnının terini, aklının ışığını, vicdanının cesaretini karanfil gibi bırakanların gününü idrak ediyoruz. Her 24 Kasım’da, Cumhuriyet’in ilk harflerine can veren Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün sesi yeniden yankılanır: “Öğretmenler… Yeni nesli sizler yetiştireceksiniz.”

Bugün o sesin metaforik gölgesinde duruyoruz. Çünkü Atatürk’ün öğretmene hitabı sadece bir teşekkür değil, bir öğüt, bir uyarı, bir sorumluluk ve bir vasiyetti. Tam da bu nedenle, köşem bu kez Atatürk’ün öğretmenlere seslendiği o yüksek tonda, ama bugünün karanlıklarına da değen bir yankı olsun istiyorum.

Bilimin Işığını Taşıyan Ellere…

Cumhuriyet öğretmeni, bir kandilin ışığını başkalarının yoluna sızdıran kişidir. O kandilin yağı bilimdir, fitili akıldır, alevini de özgürlük besler. Eğer bir öğretmen bilimin yolundan saparsa, öğrencinin gözü karanlığa alışır. Karanlık, bir kez alışmaya görsün; her ışığı tehdit sanır.

Atatürk bugün yaşasa, yine aynı sarsılmaz kararlılıkla söyleyecekti:

“Aklın önüne perde çekmeyin. Bilimin karşısına set örmeyin. Öğrencilerinize ezber değil, düşünme gücü aşılayın.”

Çünkü bilimin terk edildiği her alan, hurafenin işgaline açık hale gelir. Bugün de öyle değil mi? Bilgi çağında, bilgisizliğin bu kadar rahat dolaşması başka nasıl açıklanabilir?

Cumhuriyetin Emaneti, Siyasetin Çamurunda Kirlenemez

Atatürk’ün öğretmene yüklediği en büyük görevlerden biri, Cumhuriyet’i korumaktı. Bu koruma bir nöbet fişeğiyle değil, bir zihniyetle olur. Çünkü Cumhuriyet, kâğıda yazılı bir metinden ibaret değildir; öğretmenin yüreğinde yankılanan bir vicdan, öğrencinin zihninde kök salan bir özgürlük bilincidir.

Bugün öğretmene düşen, siyasetin kirli pazarlıklarına, menfaat kokan sofralarına, ideolojinin kör karanlık labirentlerine kapılmamaktır. Atatürk’ün öğretmenlerine en sert uyarılarından biri tam da bu noktaya idi:

“Aydın kişi, karanlık odakların oyuncağı olmaz. Aklını kiraya vermez.”

Öğretmen, siyaset meydanında saf tutmaz; bilgi meydanında ışık tutar. Çünkü bir öğretmenin bir adım kayması, bin öğrencinin yönünü şaşırtır.

Yobazlığa Karşı Siper Olmak

Her dönemde olduğu gibi, bugün de din kisvesi altında aklı esir almaya çalışanlar var. Eğitimden korkarlar; çünkü eğitim sorgulatır. Sorgulayan zihin, biat etmez. Atatürk’ün öğretmene en keskin mesajı işte burada damlar:

“Yobazlığa aldanmayın; din, vicdanlarda büyür, çıkar sahiplerinin elinde kirlenir.”

Bugün bir öğretmen, öğrencisini dogmanın gölgesine değil, hakikatin ışığına taşımakla mükelleftir. Bu yüzden öğretmen, hurafenin duvarına çarpan her doğruyu bir tokat gibi yankılatmalıdır.

Vatanın Toprağı Bir Çocuğun Umudu Gibidir

Atatürk için vatan toprağı bir sınır çizgisi değil, bir inanç haritasıydı. Savaş meydanlarında kazanan irade neyse, sınıf duvarları içinde kazanan da ondan farklı değildir: Direniş ve inanç.

Cumhuriyet öğretmeni, vatanın toprağını korur ama bunu silahla değil, bilgiyle yapar. Çünkü bir ülke önce zihnen işgal edilir. Karanlık beyinler, boş topraklardan daha tehlikelidir.

Bir karış toprağı çiğnetmemek demek, bir tek öğrenciyi bile cehalete teslim etmemek demektir.

Bir Milletin Kaderi, Öğretmenin Kaleminin Ucundadır

Öğretmen, bir sınıfa girerken yalnızca bilgi taşımaz; bir ülkenin yarınını taşıdığını bilerek girer. O sınıftaki her çocuk, geleceğin bir sesi, bir nefesi, bir adımıdır. İşte bu yüzden Atatürk öğretmeni ulusun mimarı saydı.

Bugün ülkenin gürültüsü arasında belki en çok onların sesi duyulmuyor. Ama şunu unutmayalım: Bir toplumun kaderi, meydanlarda değil; bir sınıfın sessizliğinde, bir öğretmenin tebeşir tozuna bulanan parmaklarının arasında yazılır.

Son Söz: Başöğretmenin Aydınlık Mirası

Bugün bir kez daha Başöğretmen Atatürk’ün gölgesinde duruyoruz. Onun sesini duymak isteyen için hâlâ aynı berraklıkta:

“Öğretmenlerim… Cumhuriyet sizlere emanet. Bilimi, aklı ve özgürlüğü öğrencilerinizin avuçlarına birer armağan gibi bırakın. Geleceği aydınlatacak ışık sizin ellerinizdedir.”

Bu ülke, öğretmenlerin ışığı kadar aydınlık; onların direnci kadar sağlamdır.

Bugün 24 Kasım.

Yalnız Kutlama değil, hatırlama günü…

Ve bu hatırlamanın en güçlü yankısı hâlâ aynı yerde duruyor: Başöğretmenin sesinde.