Hüseyin ALPASLAN'ın 8 Ağustos 2025 tarihli yazısı: Ağustos Gelince Conkbayırı Hatırlar
Ağustos ayı…
Bu toprakların takviminde sadece bir yaz mevsimi değildir…
Ağustos, Anadolu’nun her karışına kazınmış bir direnişin, bir uyanışın ve yeniden varoluşun ayıdır. Malazgirt’ten Büyük Taarruz’a, Sakarya’dan Conkbayırı’na kadar uzanan bir kader çizgisidir. İşte o çizginin en parlak halkalarından biri, tam da bugünlerde, bundan tam 110 yıl önce, Gelibolu Yarımadası’nın yürek burkan yamaçlarında yazıldı: Conkbayırı Destanı.
25 Nisan 1915 sabahı, düşman kuvvetleri Arıburnu’na ayak bastığında, belki de tarih bir yol ayrımına gelmişti. Savaş sadece silahla değil, zekâ ve kararlılıkla kazanılacaktı. Bu noktada sahneye çıkan isim, henüz bir yarbay olan Mustafa Kemal’di. Üstlerinden açık bir emir gelmemesine rağmen, sorumluluğu kendi üzerine alarak 57. Alay’ı Conkbayırı’na yönlendirdi. O günkü kararı, yalnızca bir askeri manevra değil, aynı zamanda bir liderin doğuşuydu.
Mustafa Kemal’in verdiği “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” emri, bir milletin ruhunu yeniden tanımladı. Bu söz, askeri emirlerden öte, bir milletin bağımsızlık aşkının yankısıydı. 57. Alay’ın Conkbayırı yamaçlarındaki şehitliği, bugün hâlâ bu emrin ne kadar büyük bir fedakârlıkla yerine getirildiğinin sessiz şahididir.
Ağustos ayı, Conkbayırı’nda da kaderin yeniden yazıldığı bir zaman dilimidir…
6-7 Ağustos 1915'te, Anafartalar’a yapılan İngiliz çıkarması ve Anzak birliklerinin saldırıları, Gelibolu Cephesi’ni bir kez daha alevlendirdi. Düşman artık daha kalabalık, daha hazırlıklıydı. Ancak karşılarında sıradan bir komutan değil, stratejik dehasını defalarca kanıtlamış bir lider vardı: Albay Mustafa Kemal.
8 Ağustos 1915’te, İngilizler Conkbayırı’nı ele geçirdiğinde durum vahimdi. Liman Von Sanders bile bu kritik noktayı elinden kaçırmıştı. Ancak aynı gün Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığı’na atandı. Artık sorumluluk yalnızca bir tümenin değil, tüm bölgenin kaderini belirlemekti.
Ve 10 Ağustos 1915 sabahı…
Mustafa Kemal’in komutasındaki 8. Tümen, 23. ve 28. Alaylarla birlikte sabaha karşı ani bir taarruzla Conkbayırı’na yürüdü. Bu öyle bir saldırıydı ki, sadece düşmanı değil, tarihin seyrini de geriye itti. Anafartalar temizlendi. İngilizler geri çekildi. Ve belki de daha önemlisi, bir milletin inancı tazelendi.
Bu topraklarda ağustos sıcağına karışan barut kokusu, sadece savaşın değil, bağımsızlık meşalesinin habercisiydi. Conkbayırı’nda yaşananlar, bir askeri zafer olmanın ötesinde, liderlik vizyonunun, anlık kararların ve milletine duyulan sonsuz güvenin bir neticesiydi.
Bugün, ağustos ayının bu kavurucu günlerinde, güneş aynı şekilde doğuyor Gelibolu üzerinde. Fakat bizler biliyoruz ki, o tepelerde, rüzgârla savrulan her toprak zerresi, bir askerin canıyla yoğrulmuş. O yüzden her yıl bu tarihlerde sadece savaşları değil, kim olduğumuzu hatırlıyoruz.
Conkbayırı, yalnızca bir coğrafya değil, milletçe sırt sırta verip var olmayı seçtiğimiz bir iradenin simgesidir.
Ve Mustafa Kemal, bu iradenin en berrak aynasıdır.
Bu ağustos da o aynaya bir kez daha bakma vaktidir.